7. Bölüm

128 1 0
                                    

"Gerçeğin Çirkinliği"

Siyah bir duygusallık ruhumun içinden dalgalanarak geçiyor, iyi olmanın neyi iyi? Bu soru çarpıp duruyor harabe zihnime.

Kendimi kapının önünde buldum, bir iki kez tıklattım, elimin dış yüzeyi acıyor, geçen kavgamızda ona vurmak bedenen ve ruhen beni yaraladı ancak ona bir şey olmadı. Sevgilim ya da sahibim... Oldukça güçlü ve domine edici.

Kapı açıldı, Dominus yavaşça açıp kafasını çıkarıyor, beni görünce kapıyı tamamen açıyor, hemen cebimdeki küçük kutuyu çıkarıp ona uzatıyorum. Başını olumlar şekilde aşağı yukarı oynatıyor hafifçe, yüzünde yaramaz bir tebessüm, "Bu sefer unutmamışsın! Aferin aşkıma!" diyor.

İçeri giriyorum, kapıyı kapatıyorum, mutfağa geçtiğimde onu kutunun içinden bir kolye çıkarırken görüyorum, odanın mutfağın duvarları aniden daralıyor, yine oldu... Yine her şey birkaç santim küçüldü, Dominus fark etmedi çünkü kolyeye hayran kalmak ile çok meşgul. Ucunda bir taş var, dört yapraklı yonca şeklinde oyunmuş, yeşil, parlak...

"Boynuma takar mısın?" diye sordu heyecanla, tüm dünyası bu kolyenin etrafında dönüyor, annesi ile uzun süredir görüşmediğini ancak bu kolyenin kendini uzaklardaki annesine yakın hissettirdiğini söylüyor. Annesi kim? Ona kolye gönderip, kendi neden gelmiyor? Sanırım araları hem biraz iyi hem de biraz kötü. Hediye alacak kadar yakın ancak yanına gelmeyecek kadar uzak.

Güçlükle ufak kolyenin kopçasını zincirin halkalarından birine geçiriyorum. Kolye çok tanıdık, kolye çok kırgın, kolye beni tanıyor...

Eviriyor, çeviriyor, ince uzun parmakları ile oynuyor onunla, yardım istiyor dört yapraklı taş yonca. Elimi uzatıp onu alsam, uzvumdaki tüm kemikler kırılır mı?

Ayağa kalktı, beni buzdolabına çarptı, biraz kafam zonkladı, dudaklarıma yapıştı, dilini boğazıma kadar soktu, çok uzun ve çok ıslak, yemek boruma kadar giriyor.

İsmi neydi? Kolyenin sahibinin ismi neydi? İsmi neydi? Kolyenin sahibini seven çocuğun ismi neydi? İsimleri neydi? Onlara neden kıydılar? Hatırlayamıyorum.

Dominus, biraz geri çekildi, azgın yeşil gözleri kısıldı "Seni istiyorum." dedi.

Tuttu kolumdan, yatak odasına çekti, ev çok küçük, aniden oda değiştirebiliyoruz. Yatağa attı, üzerime çıktı.

Öpüşüyoruz, elleri bedenimde geziyor, ara sıra üzerimden çekip soyunmak için kullanıyor, sonra tekrar her tarafımı elliyor, sessiz dudakları konuyor boynuma, son kalkanımı da yakıyor, gözlerindeki alev masumiyetimden kalan küllerin üzerine püskürüyor.

Üzerimde uzun süre tepindikten sonra, boşalmış olacak ki, yanıma fırlattı çıplak bedenini. Terleri bedenimde ve çarşafların üzerinde kayboluyor, hepsine kalıcı izler bırakıyor.

Kırılmış bir vazoyum, artık eskisi gibi işe yaramayacağım için kimse yerden toplamıyor beni. Konumsuzum sanki. Kapıyı kilitledim ancak içeride bir katil var. Ben neden hiç boşalamıyorum. Belki de içimden çıkacakların varacağı yerden korkuyorum. Duvardan korkuyorum.

Duvar korkusu sardı şimdi harabeleri, taş ocaklarındaki masumiyetleri yok artık, birileri ne istediyse o olmuşlar.

Nefes nefese yatıyor yanımda, bana doğru dönüp çıplak bedenini bana sokuyor, vücudunun yarısı üzerimde, hala malum bölgesindeki ıslaklığın usulca bacağıma aktığını hissedebiliyorum. "Kolye yakıştı mı?" diyor.

Yakışmadı.

O kolye bir başkasına aitti, bir cinayet silahına değil. Onu takan kişi buradan çok uzakta ancak uçakla bile gidilmez, bulutlar izin verse, duvar vermez.

İkimizin de konuşmamasıyla birlikte sessizlik bir pinpon topu gibi bana ve ona sekiyor, sonunda cevap alamayınca "Bir soru sordum sana." diyor, ses tonu değişti, göğsüme yumruk patlatacak daha fazla susarsam, "Çok yakıştı." diyorum kusar gibi.

Hoşuna gidiyor, iyice sokuluyor, "Çok mutlu olunca üzerine saldırdım. Afedersin." dedi yaramaz bir tonda. Yaptığından utanan ancak yaptığı hoşuna giden ufak bir çocuk gibi tebessüm edip elini yanağıma koyuyor.

"Yarın için dinlen sen, bu seferki müşteri zorlayacak. Seni yormamalıydım." diyor.

-Yarın ki?

-Evet. Yönetici.

-Yönetici?

-Yahu konuştuk ya! Bu kadını mutlu et, hayatımız kurtulur.

Neyi konuştuk? Bana sürekli bir şeyleri daha önce konuşmuşuz gibi söyleniyor ancak konuştuğumuz bir şey yok. Diyalog yok, karar var. Diyalektikte sekme, kafamda soru işaretleri, içimde ürkeklik ve yağmur altındayken bir tente altına sığınma isteği var.

Başımı aşağı yukarı sallayıp, "Biliyorum." diyorum bilmediğim çirkinliklere.

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin