"Özgürlüğün kaybı"
Her şeyi sonlandırmak istiyorum artık, belki de böylece derinlerime kök salmış bu hüzün ruhumu terk eder. Gözlerimi kapadığımdaki zifiriliğin yarattığı huzurun, yok oluş ile evlenmesine ihtiyaç duyuyorum artık, belki de bu izdivacın eşliğinde bitişimin gölgesinde güneşlenirim. İsmimim solunmasına gerek duyuyorum, bu karanlıkta bulunmak için. Umudun kafesinden kurtulmak ve idamımın okunmasına neden olmak...
Dar pencerenin önünde durmuş, gri sisten göremediğim somurtkan sokağı izliyorum. "F..." diyor tekrar tekrar döndüğüm evdeki kadın. "Para... Para nerede?" diye soruyor. Cebimden çıkarıp sessizce uzatıyorum, büyük bir merak ile sayıyor, sonra hiç önemli değilmiş gibi mutfak tezgahının üzerine fırlatıyor.
Bir sandalye çekti yanıma, şimdi beraber izliyorum puslu sokağı. Adını bilmediğim bir şehrin, adını bilmediğim bir tarihinde, adını bilmediğim bir kadınla öylece oturuyorum. Yabancılaşmaya alışıp daha az tepki gösteren korku reseptörlerim yavaşça komaya giriyor. Artık o kadar korkmuyorum veya korkmaktan yoruldum. Ya aradığım şeyi bulursam? Bunu düşünmek istemiyorum.
"Nasıl geçti? Bir daha çağıracak mı seni?" diye soruyor beni satan kız arkadaşım. Bendeki utanç duygusunun ona pek uğramadığını anlıyorum rahat konuşmasından.
-Evet. Bir daha çağıracakmış.
-Güzel. Bu kadında para var. Bir bağlarsak onu, yakında hayalimize ulaşabiliriz.
Hayalimiz? Böyle bir şey mi var? Anlamsız gözlerle bakıyorum ona, bazı şeyleri önceki kadar anımsayamadığı düşünüyor, hafif kızgın bir edayla "Sen bana dememiş miydin? 'Parayı biriktirelim Dominus, sonra da gideceğiz buralardan. Bir deniz kenarına, oval çakıllarla dolu durgun bir denizin kıyısından ev alacağız.' diye... Ne bakıyorsun şimdi öyle bana... Bunu ilk kez duymuş gibi!" diyor. Oval çakıllı deniz kıyısı... Bunu daha önce görmüştüm ancak bana ait bir hayal olduğunu hiç düşünmemiştim. Aslında neden olmasın ki? Herkes ister bunu... Bende herkes gibiyim.
Aniden bir eliyle boğazıma yapışıp, yüzümün diğer yarısını yosun yeşili mutfak duvarına çarpıyor. Şakağımdan ağır bir darbe yiyorum, beynim zonkluyor. Boynumu elinden kurtarmaya çalışıyorum ancak o kadar kuvvetli ki, hareket bile edemiyorum. Yüzünü yüzüme yaklaştırıyor, "Sakın bana vazgeçtiğini söyleme!" diye tehdit ediyor.
"Yok vazgeçmedim." diye cevap verince sakinleşiyor ve kendine çekip bana sarılıyor, alaycı bir şekilde "Sen bir tanesin hayatım!" diyor. Dominus öyle bir kadın ki, bir sonraki hareketini tahmin etmek çok zor. Aniden kızıp, aniden sevecenleşiyor.
Onunla olan ilişkimi tam olarak çözemedim. Eğer benim kız arkadaşım ise neden beni satıyor? Hiç rahatsız olmuyor mu başka kadınlarla ilişkiye girmeme... Daha çok benim sahibim sanki ancak beni sevdiğini de hissediyorum. Sevgisi sahip oluşundan gelmiyordur umarım.
Hava kararmaya meyilli bir renkte, bulutlu tavandan zar zor etrafı aydınlatan ışıklar topluca terk ediyor yeryüzünü. Dominus, "Hava kararıyor, yatağa geçelim mi?" diye soruyor, biraz önce bana şiddet uygulamamış gibi...
Aklıma bir soru geliyor: Ben buraya nasıl geldim? Hep buradaymışım gibi bir hayat akıyor ancak ben kendimi çok uzaklardan buraya taşınmış gibi hissediyorum.
Mutfakta oturduğum yerden kaldırıyor beni, bu sefer güç kullanarak gibi değil, nazikçe kolumu tutarak sevgiye davet eder gibi. Beni seviyor mu? Ya da ben birilerinin beni sevmesini neden bu kadar merak ediyorum. Umursamamam lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvar Korkusu
HororRoman aşırı derecede cinsellik, şiddet ve psikolojik travma içerir. Küçük yaştaki okurlara tavsiye edilmez.