YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "PAPATYA"
İnsanlar olmaz dediklerine meyilli olmalarıyla meşhurdu ve ben bir beşerdim. Beyin kıvrımlarımdan geçen sözcüklerin bir zikir olduğunu çoğu zaman unutuyordum. Zihinden ışık hızında geçen bir tümce, tüm tahayyüllere sinebiliyordu. Senelerimin geçtiği şehrin sınırlarını terk ettiğimiz an haritadan Karabük şehrini silmiştim, yok olmuştu. Öyle sanıyordum...
Ölü bedenimi dahi kusacak bu topraklara bir daha dönmeyecektim. Benim yurdum, kamburumu unuttuğum bir şehir olacaktı ama olmadı.
Ne bir şehir koynuna alıp derin bir nefes almamı sağladı, ne de bir yere ait hissedebildim kendimi. Kökü olmayan bir ağacın devrilmesi ne kadar kolaysa benim de izimin kalmaması o kadar basitti. Koparılmış bir papatya ne kadar süre kokabilirdi ki?
Boş duvara öylece bakıyordum. Babamın ölümünü kabullenmiştim. O ölmüştü ve ölürken varlığımı kabul etmişti.
Senelerce beni hiç olarak gördükten sonra bana vasiyet bırakmıştı. Neden? Merak duygusu bir fare gibi tüm tahayyüllerimi kemiriyordu. Mezarına bir kez olsun uğramam neyi değiştirecekti? Bir şey değişmezdi. Bir ölü pişmanlıklarını gösteremez, babalık yapmadığı için özür dileyemezdi.
Neden? Neden mezarına bir kez olsun uğramalıydım?
Babamın yüreğinde bana dair ufacık bir sevgi kırıntısı yoktu. Bu yüzden kalbimi köşeye çekip aklıma bıraktım kararı.
Aklım tek bir ihtimalden bahsediyordu: hayal kırıklığı. Vasiyet, babamın bir oyunuydu. Ölüyorken bile benimle alay etmenin, bin bir parçaya bölmenin peşindeydi. Ayrılırken "Ölmüş bir babanın evine gelemem," demiştim. O şehre dönersem babamın benim için hiçbir zaman ölmediği gerçeğini kabullenecektim.
Ölüsü bile kazanacaktı.
Dirim bile kaybedecekti.
"Sedef?" Cihat'ın sesi bakışlarımı boş duvardan çekmeme sebep oldu. Gözyaşlarımı elimin tersiyle itip sesimi buldum.
"Cihat?"
"İçeri girebilir miyim?"
"Tabii."
Cihat içeri girdi. Duvar artık boş değildi, güzel bir resimle süslenmişti. Gülümsedim. Kafamın içerisindeki kargaşaya rağmen güzelliği değişmiyordu. "Sesinle yön verir misin?" dedi mahcup bir şekilde.
"Yatağın sağ tarafına oturabilirsin."
Kafasını sallayıp yatağın sağına oturdu. Evin her yerini bildiği gibi benim odamı da avcunun içi gibi biliyordu. "Gidecek misin?"
Dudağında kurutmadan sorması beni biraz şaşırtmıştı. Bir şey sormadan önce genelde hazırlık yapar, almak istediği cevaba yönlendirirdi karşısındakini. "Gitmeyeceğim," dedim öfkeyle. "Toprağa bakmak için o kadar yol gitmeye gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...