Yirminci Bölüm; "Rulette Yedi Mermi"
Bedenimin yorgunluğunun, ölgün ruhumu geçtiği günler yaşıyordum. Vücudum, bulunduğu noktaya çöküp uykuya harman olmak istiyordu. On gün, on gündür çok az uykuyla hayatımı idame ettiriyordum. Hastane ve okul, iki konağımdı ve ikisi de beni ölümcül bir savaşa sürüklüyordu.
Okulunda görünmez olduğunu sanan ben, herkesin adını bildiği biri haline dönmüştüm. Bıçaklanmış bir adamın, onu bıçakladığı düşünülen ruh sağlığı bozuk arkadaşı! Yanından geçtiğim insanlardan benzer cümleler duyuyordum. Herkes, bir papağan gibi tekrar ediyordu: "Sorunlu bir tipe benziyordu zaten, insanlara vebalıymış gibi bakıyordu."
Bedenime değen bakışlardan ürken varlığım; kendini değiştirmiş alışkanlık kazanmıştı. İnsanlar suçlayacak birine bakmaya açtı. Ben onların içlerindeydim. Kustukları öfke, sandıkları kadar iyi olmayışlarındandı.
Okul yönetiminin disiplin kurulunu kurmak gibi bir hakkı yoktu ama yıldırmak gibi bir yönteme başvurmuştular. Normal bir öğrenci sadece turnikelere kartını uzatıp içeri girerken kartımı turnikeye uzattıktan hemen sonra üstüm aranıyordu. Savaşabilir, son verebilirdim ama yorgundum. İnsanların dudaklarında sıkışmış bir isim, şikâyet edilen kötü bir sözcüktüm. Üzerime işledikleri kötü giysiyi aklamaya niyetim yoktu.
"Sedef," Cihat'ın seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrılıp hastane odasında gezdirdim bakışlarımı. Lekesi olmayan beyaz duvarlarla çevriliydik. Masumiyeti temsil eden bir renk olmasına karşın, içimde bir kargaşaya sebep olmuş; bastırdığım korkularımın peşinden gitmemi sağlamıştı. Her insan beyaz renk gibi masumiyeti, temizliği çağrıştırabilecekken biz kötü olanın peşinden gitmiş, tabiatımızı bozmuştuk. İçim diğer günlere kıyaslandığında sevinçliydi çünkü on günlük hastane maceramızın sonuna gelmiştik. Cihat'ın taburcu olması için raporlarını bekliyordum. Raporları aldığımız an, buradan çıkabilirdik.
Eve gidecek ve eşiğin ardına bırakacaktım: Güven'i.
Kirpiklerimi örttüğümde zihnime balyoz misali düşmeyecek, feveranla bağırıp Cihat'ı korkutarak uyandırmayacak, kapının arkasına bir şeyler çekmeye çalışmayacaktım... Sadece odamın kapısını kilitleyip onu sonsuzluğa gömecektim. O ve annesini bir daha var etmeyecektim zihnimde.
"Sedef," Cihat tekrar seslendiğinde yutkundum. Dakikalardır bir yanıt beklemesine karşın ben ayakucunda oturmuş, dilini yutmuş biri gibi susmaya devam ediyordum. "Ne düşünüyorsun?"
"Eve gitmeyi," dedim. Cihat gözlerimin içerisine bakarken irislerinin bu kadar derin ve anlamlı olması göğsümün hızla çarpmasını sağlıyordu. Onun görme engelli olduğuna inanmak güçtü. "Bulaşıkları yıkadık mı bilmiyorum ama yıkamadıysak kurumuştur..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...