On Sekizinci Bölüm; "Kan Gülleri"
"Çaresizlik anıtından koparılan ilk kan gülüne gülümsüyordum: kendime. Işığın etrafında savunmasız, kalkanlarını kenara atmış bir pervane misali döndüm. Arayıştaydım. Yanlış bir adım, içime saplanan soğuğun buz dağı olmasına sebep olacaktı sanki. Yazgıma konulan son nokta kaburgalarımın arasına sarıldı."
Hüzünlü bir şarkının anılarla dolu bir sözünde tebessüm eder gibi gülümsedi Cihat. Aklından ne geçtiğini bilmiyordum ancak bıçaklandığı gün bir şeyler onu güldürmüştü. Neydi sahi onu güldüren? Bir tabuta sığdıramayacağı hayallerinin elinden uçması mıydı?
Parmaklarımı gevşetip kalemi masanın üstüne bıraktığımda devam etti. "Ciğere sızan ilk nefesin ateşini, dudaklarımın arasına aldığım son nefesle tazeliyorum. Son nefesim, vahaya düşen kar tanesi gibi düşünü kurduğum dünyanın ilk sahnesiydi. Bedenimden çekilen ilk şey göğe uzanan ruhum olmadı, uzuvlarımın arasında zehirli bir ok gibi yerleşmiş metal oldu."
Adem elmasından sert bir yumru düştü. Kelimelerinin üstüne örttüğü örtünün tozuyla öksürmeye başladı. Ayağa kalkıp masanın üstünde duran su dolu plastik bardağı ona uzattım. "Acele etmene gerek yok," derken parmakları lahzalık bir anda parmaklarımın üstünde durdu. Suyu içtiğinde alıp yana koydum. "Devam etmek ister misin yoksa bugünlük yeter mi?"
"İnsanın ölüme yaklaştığı o an, ürkütücü geliyor Sedef. Uzuvlarım çekilmişti ve bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum," derken sesinden bu konuyu kapatmak yerine benimle çözmek istediğini düşünüyordum ki haklı olduğumu çok geçmeden anlamıştım. "Düşünsene tüm vücudun çabalıyor ama derin bir uykudasın."
"Uzuvlarının, seni yaşama bağlamaya çalıştığını hissettin ama aynı zamanda müdahale edemedin," dedim soru sorar gibi. "Ben de o adamın sana bıçak çektiğini söylemek için dudaklarımı aralamaya çalıştığımda bu hissi yaşadım... Kıyamet kopuyor ve dilin lal olmuş, bağıramıyorsun; derin bir farkındalığın içerisindesin. Yaşam ve ölüm, güç ve güçsüzlük! Kafanın içerisinde bir sürü kargaşa..."
"Kulaklarıma okunan ezanı ilk duyduğum anın tekrarı gibi. Varlığın ya da yokluğun ispat ediliyor Sedef."
"Güzel cümle!" dedim kâğıdın kenarına not alırken. "Aslında daha önce iki yazarlı kitaplara tepki gösterirdim duygularını böldükleri için ama şimdi anlıyorum ki duyguyu daha da derinleştiriyoruz."
"Birbirimizin gücüyüz Sedef," dedi Cihat. Dudağının kenarına afacan bir çocuğun tatlı tebessümü kondu. "Ortak bir yolculuktayız ve heybemiz ortak..."
"Bu da iyi bir cümle!" dedim neşeli bir ses tonuyla. "Günlük konuşmalarını da kitapta kullanabiliriz."
"Farkındalık oluşturabilecek bir kelâm kurabilirsem neden olmasın?" Gülümsemesi daha da derinleşti. Sanki asırlardır dudağının kenarında mutluluk besliyormuş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...