y i r m i s e k i z ↫ "Gizlice Kondurulan Buse/ler"
Bazı ruhlar birbirlerini ilk kez dünya yaratılmadan önce kalubelada görmüş, tanımıştır. Dünyaya ayak basıldığında o insanla karşılaştığınızda bir yakınlık hissetmenizin nedeni de budur. Cihat'ı ilk kez gördüğümde irkilmiştim ve çelik mavisi gözlerinin ölümle kapanması beni ürkütmüştü. O zamanlar nedenini anlamıyordum ama şimdi anlıyordum. Bizim ruhlarımız çok öncesinden karşılaşmış, tanışmış, hatta ortak olmuştu.
Gizlediğim yaralarıma merhem uzatıyor, görmeyen gözleriyle bana görünenin ötesini bildiğini söylüyordu ve haklıydı. Yine.
Birini içinde öldürdüğünde yerini biliyordun, ziyaretine gidiyordun. Ölüm haberini aldığımda göğe süzülen babamın bedeni değildi ki... öfkemdi. Öfkemle var ediyordum, nefes aldırıyordum. Onu yok etmek istiyorsam yapmam gereken onu suçlamaktan vazgeçmek ve affetmekti.
İyi biri olduğu için ya da affedilmeyi hak ettiği için değil, yaşamaya onun kamburu olmadan devam etmek için bu hikayeye bir son vermeliydim. "Kefenle dahi gelme." diyen babamın yıllar sonra mezarına bekçi yapmasının nedenini öğrenmeliydim. Öğrenmeli ve soru işaretlerimden arınmalıydım.
"Gelir misin benimle?" Cihat'a bakıyordum. Cihat ise gözlerini değil, kulaklarını kaybetmiş gibi davranıyordu. Put kesilmiş, uzaklarda kendine bir yer bulmuştu. Nedenini anlayamıyordum. "Cihat?"
İrkildi ve boğazını temizledi. Ademelmasından sert bir kaya düştü. "Biraz hava almam gerek." diyerek ayağa kalktı ve aniden kalktığı için sendeledi. Yerimden hızlıca kalkıp dik durması için ona destek olmaya çalışırken kendini geri çekip uzaklaştı.
Anlamıyordum, şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. "Hava almam lazım." deyip mutfaktan çıktı ardından dış kapının kapanma sesi geldi. Ayaklarım çivi gibi çakılı kalmıştı. Peşinden gitmek istiyordum ama yapamıyordum. Aklıma sadece Güven gelmişti o an.
Güven'in heybesine yüklediklerim yüzünden gözlerindeki parıltı yerini karanlığa bırakmıştı. Şimdi aynısını mı yapıyordum? Kalbimin iki kaya arasında ezildiğini hissediyordum. Yıllardır kaya oradaydı ama ilk kez bu kadar dövüyordu yüreğimi sanki... Hayatına girdiğim insanları mutsuzluklarımla, acılarımla ödüllendiriyor ve onlara yük oluyordum.
Gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Artık ayakta değildim, yere çökmüştüm. Cihat'a kızmıyordum, kızmaya hakkım yoktu. Ben doğduğumda evden annemin cenazesi çıkmıştı. Yaşadıklarımı sırtlamaya o kadar alışmıştım ki yaslandığım omzun ağıracağını düşünmemiştim. Gözyaşlarımı sildim, ayağa kalktım.
Bu evden gitmem gerekiyordu ama öncesinde Güven'in sırtına verdiğim tüm yükleri almam gerekiyordu. Cihat'ın masada duran telefonunu alıp Güven'i aradım. Güven telefonun başında nöbet tutuyormuş gibi açtı. "Cihat," dedi sesi endişeliydi. "Sedef'e bir şey mi oldu?"
"Benim."
Sesimi duyduğunda nefesini tuttuğunu uzaklardan da anlayabiliyordum. "Sedef."
"Sana ihtiyacım var."
"Geliyorum, hemen geliyorum."
Odama çıkıp hızlıca çantamı hazırladım. En başta sadece ihtiyacım olanları koymuştum sonra tüm eşyalarımı çantaya sıkıştırdım. Bir daha dönmeyecektim. Güven'in hayatını mahvetmiştim sıra Cihat'a gelmemeliydi. Güven gözlerimin önünde mezar olmuştu. Cihat'a bunu yapmayacaktım... Bu hikaye burada bitmişti.
Sandalyemi çekip oturdum ve yazılarımızı yazdığımız defteri çıkarıp yazmaya başladım. Hikayemiz bitmişti ama en azından veda etmeliydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...