Aynaları seviyordum. İnsanları olduğu gibi kendine gösteriyordu. Yalansız riyasız. Bütün korkularım, duygularım aynadan tekrar yansıyıp bedenime çarpıyordu.Kendime bir plan yapmalıydım. Buradan çıkmalıydım. Sakin olmalıydım. Ellerimi lavabonun tezgahına yasladım. Kendime bir kaç dakika verdim. Derin nefesler aldım.
Lavabonun kapıyı açtım. Oturduğumuz salona değilde, ince uzun koridora döndüm. Hızlı ama şüphe uyandırmayan adımlarla arka tarafa doğru ilerledim. Sanırım mutfak tarafına yakındım. Öyle yoğun yemek kokuları geliyordu ki midem yine bulandı.
Garsonun birisine çarpınca "hanımefendi yanlış tarafa yürüyorsunuz"dedi. Bu içkiyi üzerime döken garsondu. Cevap vermedim.
Onunda acelesi olmalıydı ki salona doğru ilerledi.Yangın çıkış kapısını bulup açtım. Dışarıdaki soğuk hava yüzüme çarptı. Sonra aklıma bir fikir geldi. Tekrar içeri dönerek koridordaki yangın düğmesini buldum. Kimse görmeden elimi yumruk yapıp yangın alarmının ince camını kırdım.
Parmaklarımdan incecik kan sızdı ama umrumda bile değildi. Yangın düğmesine basıp kapıya ilerledim. İçeriye yangın alarmının keskin sesi dağıldı.
Yakalanırsam bile bahanem olmasını istiyordum. Dışarı çıktığımda girişin arka tarafındaydım. Yağmur, yavaş yavaş yağmaya başlamıştı. Topuklu ayakkabılarım ile koşamayacağımı biliyordum.
Hızlıca onları çıkarıp iki parmağıma geçirdim. İçerideki panik anlaşılır şekilde artmıştı. Bu sokak ön caddeye göre daha ıssız sayılırdı.
Sokağın sonuna doğru koşmaya başladım. Arada insanlara çarpıyordum ama umrumda değildi. Uzun dalgalı Saçlarım sırtımı dövüyordu. Yağmur damlaları saçlarıma tutunuyordu. Anlımdan bir damla yaş yüzüme doğru süzüldü.
Her sokağın sonunda başka bir tarafa döndüm. Ciğerlerime hava gitmeyecek kadar çok koştuğumda, bir apartmanın duvarına yaslandım. Nefesimin düzene girmesini bekledim. Ayaklarım sızlıyordu.
Ne yapacaktım? Gözlerime dolan yaşları umursamadım.Gidecek kimsem yoktu. Bir yerim yoktu. Hayır dedim kendi kendime , heryer o evden daha iyiydi.
Giydiğim incecik çoraptan sızan soğuk vucuduma ulaşıyordu.Saçlarım iyice ıslanmıştı. Yinede uzun elbise giymek beni biraz ısıtmıştı. Bilmiyorum,belki buda kaderin cilvesiydi.
Sokağın sonunda ana caddeye çıktım. İnsanların bana karşı tuhaf bakışlarını hissediyordum. Saatler gece yarısına varmak üzereyken ayakkabıları ayağında olmayan ve bu soğukta ıslak saçla hızlı adımlar atan birine tabi tuhaf bakarlardı.
Bu sadece bir his miydi yoksa gerçek miydi bilmiyordum. Öncelikle kendimi güvende hissedene kadar buradan uzaklaşmam gerekti.
Ara bir sokağa girdim tekraren. Bu sefer yavaş adımlarla ilerlerken arkamda bir ayak sesi duydum. " pardon bakar mısınız?" Diye seslendi yabancı bir ses.
Sokakta benden başkası yoktu. E bu demek oluyordu ki adam bana sesleniyordu.
Üzerinede siyah paltosu olan orta yaşta bir adamdı. Yavaş adımlarla yaklaştı ve aradaki mesafeyi korudu.Gözleri ellerimdeki topuklu ayakkabılarımı buldu. Sonra şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Bir adres sorabilir miyim?" Sesi tereddütlüydü. Tabi halimi görünce. Çok kötü göründüğümü biliyordum. Kötü demeyelim Eliz korkunç diyelim ona.
" Acelem var" derken sesim telaşıydı. Kaçmam gerekirken bir adama yol mu tarif edecektim. Tam benden beklenilir bir hareketi aslında ama tarif işi mümkün değildi. Bu şehri avucunun içi gibi bilirsin ya Eliz. İç sesim bir kahkaha attığında kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İZLER+18
Romance" Bu odada olan herşeyi sana unutturmak isterdim demeyeceğim." dedi bir fısıltı şeklinde. " keşke bu odada olan şeyleri sen yaşamadan önce bulabilseydim seni." Sanki büyük bir pişmanlığını dile getiriyor gibiydi. Bu Sözü bana yetmişti. Geç bile...