Hepimiz hayatta ,
bazı şeyler sadece başkalarının başına geliyoruz zannediyoruz . Aslında öyle değildi. O bazı şeyleri yaşayanlarda öyle zannedenler değil miydi?Belki haberlere konu olacak olayları ben yaşıyordum şu an. Dayım elindeki telefonu öfke ile kaldırmış bana bakıyordu. Öfkesi ,
gözlerinin her noktasına yerleşmişti. Sinirden elleri titriyordu.Gözlerim, gözlerinde oyalandı uzun bir süre.
Çok korkuyordum ama artık bunun arkasına saklanmak istemedim. Sen aklını kaçırmış olmalısın Eliz."Evet" dedim dürüst olarak, "onu arıyorum." Yinede sesim titremişti.
"Sen" dedi sıktığı dişlerinin arasından.
"NE HALTLAR YEDİĞİNİ ZANNEDİYORSUN." Bu sefer bağırmıştı."Telefonu ver" dedim sesimin güçlü çıkmasını umarak. Bu kelimeler gerçekten benim dudaklarımdan mı dökülmüştü. Bir tutsak gibi, bir çöp gibi yaşamak istemiyordum artık.Verse ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Vermeyeceğini biliyordum. "Bunu mu istiyorsun"deyip telefonu duvara sertçe fırlattı. Telefon bir kaç parçaya ayrılıp yere düştü. Ellerim benden bağımsız kulaklarıma kapandı ve dudaklarımdan bir çığlık döküldü.
"FARK ERMEYECEĞİMİ Mİ SANDIN"dedi haykırarak. Kimsenin bizi duyup duymamasını önemsemiyordu.
Ayaklarım bir adım geriye gitti ve soğuk fayansa sırtım değdi. Ürperdim. Sanırım benim için herşey bitmişti. Sakin ol Eliz.
Kapı açıldı ve gözlerimiz kapıya döndü. Korkudan titreyen dudaklarım bu sefer şaşkınlıkla aralandı. Gözlerim kapıda takılı kalınca dayımda yüzünü kapıya çevirdi.Tanıdığım kurumuş toprak rengi gözler çoktan gözlerimi bulmuş ve sorun yok diyordu bana. Yada ben öyle görmek istiyordum. Ellerim kulaklarımın üzerinden yavaşça gevşedi. Üzerindeki siyah takım elbisesi ile oda mı bu geceye davetliydi. Siyah renk onu daha uzun gösteriyordu. Benim ruhumun dağınık olması gibi onunda saçları dağınıktı.
Dayım önce bana sonra tekrar Atlas'a baktı. Kafasındaki soru işaretlerine cevap arıyordu.
Gözlerindeki öfke daha da artınca kendince o cevapları bulduğunu anladım. Sinirden delirmiş gibi bakıyordu. Gözlerinde daha önce böyle bir ateş görmemiştim. Ve şimdi her şeyi yakacak gibi bakıyordu.Atlas'a dönerek "Sen" dedi gözlerinde nefreti gördüm. Atlas çevik bir hareketle önüme geçti ve beni arkasına aldı. Sırtım hala soğuk fayansa değiyordu. Bu hareket içimde bir yerlere naifçe dokundu.
Başım boynunun hizasına geliyordu. Şu an ona deli gibi sarılmak istemem normal miydi? Tabiki değildi. Şu an yaşanan hiç bir şey normal değildi. Dayım belinden çıkardığı uğursuz metalik silahın namlusunu Atlas'a çevirdi. Silahı tereddütsüz tutuyordu. Uzun bir süredir silah kullandığı belliydi.
Korkmasını bekledim. Tedirgin olmasını. Beni orada bırakmasını bekledim. Nedenini bilmesemde son düşündüğüm bir an içimi acıttı. Ama acıtmamalıydı. Bana ne oluyordu. Su an bir kabusun içinde olmalıydım. Gözlerimi kapattım. Kaça kadar saysam uyanırdım. İçimden 7 ye kadar saydım ve gözlerimi kabus olmasını dileyerek açtım. Ama dayımın gözlerindeki ateş gerçekte olduğunuzu kanıtlamak istercesine yerli yerinde duruyordu.
Atlas için değişen bişey olmamıştı. Alaycı gülümsemesi yüzüne biraz daha yayıldı. Sanırım dayımı tanımıyordu. Sağ eli beni arkada tutmak istercesine sağ kolumdaydı. O elin varlığını bile çok sonra fark ettim.
Dayımın karşısında nasıl bu kadar rahat durduğunu merak ettim."Demek sendin ha"diye bağırdı dayım. Kafasında bir şeyler daha da netleşiyor gibiydi. "Bana o tehditleri gönderen de sendin." Dedi öfke dolu bir sesle. Kafasında bişeyleri oturtuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH İZLER+18
Romansa" Bu odada olan herşeyi sana unutturmak isterdim demeyeceğim." dedi bir fısıltı şeklinde. " keşke bu odada olan şeyleri sen yaşamadan önce bulabilseydim seni." Sanki büyük bir pişmanlığını dile getiriyor gibiydi. Bu Sözü bana yetmişti. Geç bile...