XX. (yirmi) Bölüm

21 14 0
                                    

Prens Tiberias babasını öldürünce, Kral Maven derhal harekete geçti, sahip olduğuna inandığı tek seçimi yaptı," dedi titrek bir sesle. Yanında oturan Maven cinayete kurban giden babasının ismini duyunca üzgün görünmek için elinden geleni yaptı. "Yas tutuyordu ve biz arenada infaz edilmeye mahkûm edildik. Kırmızı Muhafızlar sayesinde sağ kurtulabildik. İkimizi de Poyraz kıyısının açıklarındaki bir ada kalesine götürdüler.

“Orada Prens Tiberias gibi ben de mahkûm oldum ve kaybettiğimi sandığım ağabeyimi buldum. Onun da benim gibi bir yeteneği vardı ve Kırmızı Muhafızlar ondan da korkuyorlardı. Bizi, Yenikan dedikleri kişileri öldürmek istiyorlardı. Benim gibi başkalarının da olduğunu ve Kırmızı Muhafızlar'ın onları yok etmek için avladığını keşfedince, ağabeyim ve birkaç kişiyle daha kaçmayı başardım. Prens Tiberias da bizimle geldi. Artık onun, ağabeyine meydan okumak için bir ordu kurmayı planladığını biliyorum. Birkaç ay sonra, Kırmızı Muhafızlar bize yetişti ve o zamana dek bulabildiğimiz birkaç yetenekli Kızıl'ı öldürdü. Ağabeyim bu karmaşada öldürüldü ama ben tek başıma kaçtım."

İlk kez odadaki ısı Cal'den gelmiyordu. Herkes öfkeden köpürüyordu. Konuşan Mare değildi. Bunlar onun sözleri değildi. Ama yine de ona diğerleri kadar öfkelendiğimi hissettim. Bunların ağzından çıkmasına nasıl izin verebilirdi? Maven'ın o yalanlarını ağzıma al-maktansa kan tükürürdüm. Ama Mare'nin başka ne seçeneği vardı?

"Gidecek başka yerim olmadığı için, Kral Maven'a ve hak ettiğimi düşündüğü cezaya teslim oldum/' Kararlılığı hafiften dağılmaya başlamıştı ve en sonunda yanaklarından gözyaşları süzüldü. Bu yaşların o yalanlarla dolu konuşmasına faydası olduğunu söylemekten utanıyorum. "Artık isteyerek burada bir mahkûm olarak duruyordum.

Yaptıklarım için üzgünüm ama Kırmızı Muhafızlar'ı ve gelecekle ilgili dehşet verici planlarını yerle bir etmek için elimden geleni yapmaya hazırım. Sadece kendileri ve kontrol edebildikleri kişiler için savaşıyorlar. Geriye kalanları, yollarına çıkan herkesi öldürüyorlar. Onlardan farklı olan herkesi."

Bu son sözler boğazına takılmış ve güçlükle çıkmıştı. Maven tahtında kıpırdamadan oturuyordu ama boğazı biraz hareket ediyordu. Kameranın algılamadığı bir ses çıkarıyor, Mare'nin konuşmasını, emir verdiği gibi bitirmesi için işaret veriyordu.

Mare Barrow çenesini kaldırıp gözlerini kameraya dikti. Gözleri öfkeden kararmış gibiydi. "Biz Yenikanlar onların şafağına uygun değiliz."

Salonda bağırışlar ve itirazlar yankılandı, Maven'a ve fısıltı Me-randus'a, hatta bunları söylemek zorunda kalmış şimşek kıza da küfürler edildi.

"... pis mahlûk kral..."

.. bunları söylemektense kendimi öldürürüm daha iyi..."

"... bir kukladan farkı yok..."

"... açık ve bariz, o bir hain..

"... ilk kez onların şarkısını söylemiyor..."

Kilorn iki elini de yumruk yaparak itiraz eden ilk kişi oldu. "Bunu yapmak istediğini mi sanıyorsunuz?" dedi, herkesin duyabileceği ama sert olmayan bir sesle. Suratı öfkeden kızarmıştı. Cal elini onun omzuna koyup yanında durdu. Bu hareket birçok kişiyi,özellikle de genç askerleri susturdu. Utanmış, pişman olmuş, hatta on sekiz yaşındaki bir gencin azarından yerin dibine geçmiş gibiydiler.

"Hepiniz sessiz olun!" diye bağırdı Albay, geriye kalanları da susturarak. Birbirine uymayan gözlerini onlara dikti. "Velet hâlâ konuşuyor."

"Albay..." diye kükredi Cal. Ses tonu kesinlikle tehditkârdı. Albay ona yanıt olarak ekranı işaret etti. Mare'yi değil, Maven'ı gösteriyordu.

Kralın kafesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin