Yakalanmadan önce, aylarca oradan oraya gitmiş, Maven'ın avcılarından kaçınmış ve Yenikanları toplamıştım. Toprakta yatmış, ne çala-biliyorsak onu yemiş, uyanık olduğum zamanların tamamını ya çok fazla ya da çok az şey hissederek geçirmiş, iblislerimizin hepsinden bir adım önde olmak için elimden geleni yapmıştım. Bu baskıyla çok da iyi başa çıkamamıştım. İçime kapanıp arkadaşlarımdan, ailemden ve bana yakın herkesten uzaklaşmıştım. Yardım etmek isteyen veya beni anlayan herkesten. Tabii, buna pişman olmuştum. Tabii ki Çentik'e, Cal, Kilorn, Farley ve Shade'e geri dönmek istemiştim. Şimdi olsa her şeyi farklı yapardım. Farklı birisi olurdum.
Ne yazık ki hiçbir Gümüş ya da Yenikan, geçmişi değiştiremezdi. Hatalarım değiştirilemez, unutulamaz ya da göz ardı edilemezdi. Ama bunları telafi edebilirdim. Artık bir şey yapabilirdim.
Poyraz’ı sadece bir kanun kaçağı olarak görmüştüm. Gölgelerin arasından. Kalabalık çevresinin bir parçası olarak Maven'ın tarafından oraya bakmak, geceyle gündüz arasındaki fark kadar barizdi. Paltomun içinde titriyor, ellerimi ısınmak için birbirine kenetliyordum. Arven'lerin ezici gücü ve kelepçelerim nedeniyle ısıya daha duyarlı hale gelmiştim. Ona karşı hissettiğim nefrete rağmen, sadece daimi ısısından faydalanmak için bile olsa kendimi Maven'a yaklaşırken buldum. Diğer tarafında duran Evangeline tam aksini yapıyor, ondan uzak duruyordu. Kral'dan çok Vali Welle'ye odaklanmıştı ve Maven'ın konuşmasını bölmemek için alçak sesle ona bir şeyler fısıldayıp duruyordu.
"Karşılamanızın yanı sıra, genç ve deneyimsiz bir krala verdiğiniz destek beni mahcup etti."
Maven'ın sesi mikrofonlar ve hoparlörler sayesinde daha güçlü duyuluyordu. Konuşmasını bir yere bakarak yapmıyordu ve nasıl oluyorsa balkonun altındaki şehir meydanına toplanmış herkesle göz teması kurabiliyor gibiydi. Kral'la ilgili olan her şey gibi, bulunduğu yer bile bir manipülasyondu. Yüzlerce kişinin tepesinden, insanların erişemeyeceği bir yükseklikten aşağı bakıyorduk. Vali Welle'nin yetki bölgesinin başkenti olan Arborus'un halkı tüylerimi diken diken edecek bir şekilde yüzlerini kaldırmış bize bakıyorlardı. Kızıllar daha iyi görmek için birbirlerini itiyorlardı. Onları kalabalıkta ayırt etmek kolaydı; grup grup duruyorlardı, birbirine uymayan giysiler giymişlerdi ve yüzleri soğuktan kızarmıştı. Gümüş vatandaşlarsa kürkler içinde oturuyordu. Kalabalığın arasında siyah üniformalı Güvenlik görevlileri tıpkı balkona ve komşu binaların çatılarına yerleştirilmiş Gözcüler kadar tetikteydi.
“Bu taç giyme turunun sadece krallığımı değil, sizleri de daha derinden anlamamı sağlayacağını umuyorum. Sıkıntılarınızı. Umutlarınızı. Korkularınızı. Çünkü ben kesinlikle korkuyorum." Aşağıdaki kalabalıktan da balkondakilerden de mırıltılar yükseldi. Evangeline bile yan yan Maven'a bakıp kürklü pelerininin pürüzsüz beyaz yakasının üstünden gözlerini kıstı. "Burası dayanma gücünün sınırına gelmiş, savaşın ve terörün ağırlığıyla parçalanma tehdidi altında olan bir krallık. Bunun gerçekleşmesini engellemek ve hepimizi Kırmızı Muhafızlar'ın aşılamak istediği anarşinin dehşetlerinden kurtarmak en büyük görevimdir. Arkeon'da, Korviyum'da ve Yazkent'te çok fazla insan öldü. Annem ve babam da ölenler arasında. Kendi ağabeyim ihtilalciler yüzünden yozlaştı. Buna rağmen, yalnız değilim. Sizler varsınız. Poyraz var." Yavaşça iç çekti, yanağındaki kaslardan biri seğirmeye başladı. "Yaşam tarzımızı yok etmek isteyen düşmanlara karşı birlik olacağız. Kızıl ve Gümüş. Kırmızı Muhafızlar'ı mümkün olan her yolu deneyerek yok edeceğime hayatım üstüne yemin ederim."
Aşağıdaki tezahüratlar kulaklarıma metalin metale çarpma sesi gibi tiz geldi. Korkunç bir gürültüydü. Suratımı hareketsiz tutup nötr bir ifadeyle durmaya çalıştım. Bunu yapmak beni bir kalkan gibi korurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kralın kafesi
خيال (فانتازيا)Mare Barrow şimşeği olmadan tamamen güçsüz düşmüştür ve ölümcül hatalarını unutamamaktadır. Bir zamanlar sevdiği, yalan ve ihanetlerden ibaret bir çocuğun merhametine kalmıştır. Artık kral olan Maven, ülkesini ve tutsağını kontrolü altına alabilmek...