5. "Kaderin Oyunları"

771 74 206
                                    

Güzel mi güzel yeni bölümümüz ile sizlerleyim.

Tekrardan hello.

Yorum yapıp oy verenlerin teki çalışmayan kulaklığı birden düzeliyormuş, öyle duydum!!!!!

İyi okumalarrr.

Çaresizlik insanoğluna her şeyi yaptırabilir kanımca. Bir dindarı günahkâra, bir günahkârı da dindara çevirirdi çaresizlik anı. Katil namlusunun ucunu değdirdiği vakit şakağınıza yalvarırdınız ona sizi öldürmemesi için, tecavüz edeceğini bildiğiniz adamın üzerinize çullanıp kıyafetlerinizi yırtarken yakarırdınız ona size dokunmaması için... Çaresizlik anında yok olurdu insanı yiyip bitiren benlik duygusu. Yok olurdu o an gurur denilen mesele. Çaresizlik sizi gurursuz ve bencillikten ırak yapardı. Çaresizlik bir illetti insanoğlu için. O illet vücudunuza yayılır ve yayıldıkça sizi yavaş yavaş sancılı öldürürdü. Son nefeslerinizi verirken siz, sizi çaresiz bırakanlar şakırlardı şen şakrak kahkahalarını etrafa.

Çadırından çıkmış dolanıyordu kışlanın içinde Albay. Kulak kesildi birden üç adım yakınında olan aş çadırında erlerinin kahkahalarına.

"Ya avanak, orada Albayımız beklemiş mektubu ta ne vakittir ama bu, te bu avanak etrafa bağrınır yazıyor yazıyor diye." sarışın Teğmen sonra ise devam etti şöyle. "Ama Yüzbaşı Jantis bir güzel layığını verdi bu avanağa. Koştu durdu taburun etrafın da on üç tur." dedi.

"Siz bakmayınız bu Teğmen bozuntusu Reiner'e zira Binbaşım bu andavala yanımızda söz hakkı olmadığı hâlde konuşunca verdi atış cezasını." esmer gülerek söyledi erlere bakarken. Herkesi etraflarına toplamışlardı yine ve laf atarak birbirlerine güldürüyorlardi herkesi de. Onların da iletişimi böyleydi işte.

Reiner ise gülüşünü söndürüp erlere baktı dik dik. "Yahu siz de bir işe yaramazsınız, sadece gülersiniz. Çalışmaya gelince ortada da olmazsınız. Ne diye varsınız lan?!" konuyu değiştirmek istercesine yalancı bir tavır ile erlere yakınmaya başladı.

"He valla burada Teğmen bozuntusu Reiner'e katılıyorum, iş desen yok, sıfat desen o da yok."

Albay ise gülerek dinliyordu dışarıdan onları, birbirlerini yerdi bu iki Teğmen ama başkasına da yedirtmezlerdi, o yüzden de hınçlarını erlere sataşarak atıyorlardı, kendi himayesine aldığından beri Albay onları pek tabii çok iyi tanıyıp biliyordu.

"Hayır, dışarda kaç kadın bakıyor benim gibi bu yakışıklı çehreye. Burada benim gibi bir erkeğe de bu andavallar bakıyor, desen oğlancı ol... Olamazsın ki bunlar için günaha girdiğine değmez baksana şunlara! Pü be..." kelamlarına devam etti öylece Teğmen Stephan herkesin içinde, kınaya kınaya bir de laf atıyordu herkese.

"Bakın misal Canım Albayım, o öyle yakışıklı, öyle mert, öyle cengaver ki, bırakın hanımları, erkekler bile sıra olur onun için şuracıkta. Hem," diye kendi sözünü tamamlayamadan çadırdan içeri çoktan girmiş olan Albayları Teğmen Stephan'ın arkasında konumlanmış sözünü bitirmesini bekliyordu.

Reiner, esmer olana arkasına doğru kaş göz yapsa da anlamamış konuşmaya devam etmişti. "...anlayacağınız gibi Albayım, insanoğluna kendini sorgulatır." esmer olan gururla söyleyeceklerini tamamladı.

"Öyle demek!.." dedi Albay.

Stephan sağ kolunu yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını tam arkasını göstererek, "H-hemen a-arkamda değil mi?" kekeleyerek söyledi bunları esmer karşısındaki topluluğa doğru.

"Arkanı dön, asker!" Albay'ın tok sesi çadırda yankılanmıştı.

Tüm aş çadırı ayağa kalkmış hazır ola geçmişti çünkü komutanları bilmedikleri bir vakit gelmiş ve buradaydı. Albayın duruşu dahi hepsini tir tir titretirti ve tek bakışı dahi korkuturdu erleri, sert mizacının üstüne bir de sinirli bir adamdı da, o yüzden kimse aksine gitmez suyuna ilerlerdi onun, Stephan ise yavaşça arkasını döndü. Korkuyordu tabii biraz şu an olduğu konumdan ve farkındaydı da komutanının onu azarlayacağından.

SINS OF WAR'S || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin