Selamler, hepinize. Biz geldik.
Bu bölüm sevdiğim bir bölüm oldu, savaşın çanları çalmadan son huzurlu bölüm diyebilirim aslında. Umarım beğenirsiniz, herkesi çokça öpüyorum şimdiden.
Finallerime üç hafta kaldı, onlar başlamadan bir an önce yazabildiğim kadar bölüm yazıp bitireceğim inş. Sizler de bana yorum ve oy vererek yardımcı olmuş olabilirsiniz, vallahi farkında değilsiniz belki ama her yorum ve oy beni baya motive ederek daha fazla yazmamı sağlıyor. O yüzden yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorummm.
İyi Okumalarrr.
Yürüyorduk; yoruluyorduk, yok oluyorduk, yara alıyorduk... Yolun sonun bilsek yine de o yolları yürür müydük peki? Hakikat olan varmak değil, yolun kendisidir derlerdi de yine de pek inanmazdım. Ancak yol insanı pişirirdi, toyluğunu alırdı, bilgeliği her bir engebesinde sır perdesi misali saklardı. Her ne kadar pes ederek bırakmak istesem de hatta sonucunun en çok canımı yakacak husus olduğunu bilsem de yine de yürüyorum, çıplak ayaklarımla, yorgun da düşüyorum bu uğurda. Yolum uzun ama yoldaşımın ömrü mü kısa?..
"Nereye gittiğimizi hâlâ söylemiyorsun?"
"Şehre ineceğiz, Bitburg'a gidiyoruz." demesiyle gözlerimi açarak sürücü koltuğunda olan ona döndüm vücudumun tamamıyla. Yola çıkalı bir saati atlatmıştık yaklaşık ve şehre varmamıza o vakit az bir süre kalmış olmalıydı çünkü ilerideki patikayı net bir şekilde hatırlıyordum, karanlık çökse de tanımıştım şehre doğru kıvrılan patikayı. Başımı salladım, niye soracaktım ama vazgeçtim içinden çünkü belliydi ki kendince bana bir takım sürprizler yapmaya kalkışmıştı ve ben de mütemadiyen onu sorular sorarak sıkmayacaktım.
"Anladım," sakin tavrımı beklemiyor olacak ki kıkırdadı yavaşça. "sorgulamıyorum sadece uyuyorum planına."
"Peki, uy bakalım planıma." direksiyonu kırmadan bana dönerek göz kırptı.
Önümüzdeki akan yola baktım usulca, aklıma her daim bir sürü konu gelir ve sonuçlandırırdım tüm onları zihnimin içinde. Bir zemine oturup bir mantığa tekabül etmeliydi hususlar zihnimin açık sayfalarında, engin bir bilge tükenmeyeceğine inandığı mürekkebi ile donatmalıydı aheste aheste yaşanmışlıkları bu sayfalara, sıkı tutmalıydı kalemi ve dahi bırakmamalıydı fırtına gelene kadar. Fırtına gelse dahi boğumlarım belli olana değin sıkı sıkı sarılmalıydı metalliğin soğukluğu belli olana kadar kaleme, savrulmamalıydım, yok olmamalıydım, yaşamaya devam etmek için karalılıkla satırları kendi elimle doldurmalıydım. Kaderim, kendi ellerime bağlı lakin ne süreye kadar ya da nereye kadar işte orası bir sırrın çöküntüsü...
"Senin adına hoşnut vaziyetteyim," başımı yasladığım araba camından sessizce fısıldadım adeta. Duymasını beklemedim, dışa vurumu olan iç sesimindi sesi bu ancak o duymuş ve dikkat kesilmişti anında.
"Niye?" diye oldukça olağan, basit ve yavan bir suali dile getirdi.
"Anlayan insanlar var etrafında, seni bilen, seni kabullenen. Sorgulamadan sana sevgisini sunan, o kendi hakkında düşündüklerine nazaran seni kucaklayan her şeyden öte seni sen olduğun için seven, kabullenen insanlar var... Hoşnut vaziyetteyim."
"Birileri beni kabullensin diye uğraş vermedim, ben buyum, dedim her daim. Askeriyedeki çevrem de ise ne görürseler adımlarına her daim dikkat ettiler çünkü Mareşal her daim dokunulmazlığı olan bir adamdı, keza onun oğlu olduğum için de ben de. Kimseye bakın ben böyleyim, beni bu yüzden bu ahval içerisinde dahi bu şekilde benimseyip özümseyeceksiniz demedim. Yalnızca kendim oldum, onlar da sanırım olağan akışında beni özümsediler zamanla..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINS OF WAR'S || Taekook
Fanfic❝Ölüm kokan biri, muhakkak ölümün kundağından düşmüştür de ondan...❞ Bu kurgu 'angst sonlu' olup tamamlanmış bir kurgudur.