12. "Kimsesiz Bir Ruhun Kayboluşu"

449 48 63
                                    

Yeni bir bölümle beraber karşı karşıyayız.

Herkese selam. Yeni fic yayınladım ona bakmak isteyenler olursa beklerim. Çok beklettim bu ara kusura bakmayın.🥺

Fici yazarken ki en büyük ilhamım Netflix'teki Adolf Hitler belgeseli diyormuşumzöznxmcncbxnbccxnbccnncv.

Yorum yapıp oy verenler gerçek peri ve deniz kızı görüyormuş, ben öyle duydum!!!!!

İyi Okumalarrr.

İnsanoğlu karmaşık zihninden ötürü içinde sürekli belli yargılara varır. İnançları, ırkları, etik ahlak yapıları bu sınırları belirler ve yargılar zihin mahkemesinde. Etrafımızdakilerde o kadar çok kusur ararız ki, bu kusurları bularak onları yargılarız. Zira kendimizin kusurlarına ağma oluruz belli bir müddet. Bu da insanın kendisini sorgulamasına engel olur. Kendini en âlâsı zannetmeye başlar ardından da bu his körüklenerek diğer insanları aşağılayıp, ezmeye başlar. İşte kibir ve bencillik böyle temel atar zihninizin köşelerine.

Koşma eyleminin tam ortasındaydım, ardıma bakmadan nefesim kesilene değin koşuyordum gözyaşlarım içerisinde. Zümrüt yeşillerimde yaşlar çehremi ıslatıyor, esen rüzgarın soğukluğu daha da çarpıyordu tenime. Ben hata etmiştim ve dahi hatamın kabullenişi de sanki yüreğimi söküp alıyormuşçasına acıtıyordu, kanatıyordu beni. Diğer bir idrak edişim ise onu kırmamdı. Kırgındı o bana ve onu kırmak şu fani yaşamımda ki en son arzumdu. Düşündükçe zihnimde bu hususları sanki fazlasıyla akıtmıyormuşum gibi daha da firar etti gözyaşlarım yanaklarıma doğru. Bana verdiği değer... Yüreğime ağır geleceğini düşünerek zikretmemişti bazı kelamlarını ya da arka da kalma hissini bilmeyeyim diye gitmemi arzu etmişti.

Albay Jeon ince fikirlerin adamıydı.

Sırf canımı yakmasın diye kendi canı yanarken bile beni düşünecek kadar ince fikirli. Dinlemedim, yargıladım sadece. Lakin sual etmeye dahi had görmezken kendimde, bu husus içimi kemirerek eksiltirken benden öylece birden yine toyluk ettim. Ettiklerimi düşünürken kafasız oluşuma isyan ederek ellerimi yumruk yaparak kafama vurmaya başladım. Etmemeliydim böyle, kırmamalıydım onu. Annesini kaybetmişti bundan ötürü yaralı ama yaraları kabuk bağlamadan hâlâ kanarken başkalarını da kırmamakta ısrarlı. Yeniden hem hayret edip hem de sevdim kalbini. Onun gibi birinin yanında ama bayağı kalıyordum. Acizdim ben kelamlarına, tenine, kömür karalarına. Sadece kusurlarıma ve kendime isyan ederek koştum durdum rüzgârdan hâllice zamanın içinde...

Gözlerimde ki yaşlardan dolayı önümü dahi göremiyordum. Tez vakitte koştuğumdan ötürü taburun içine varmıştım. Önümü göremediğimden mütevellit biri ile çarpıştım. Zira çarpışmanın acısını dahi hissedemedim yüreğimdeki yangından ötürü. Karşıma baktığımda Yüzbaşı Harimann eliyle kafasını ovarken bana ağladığımdan olsa gerek anlamsız bakışlarını gönderiyordu. Elini kafasından çekerek hızlıca omuzlarıma yerleştirdi ve hafiften sarstı beni. "Hayrola, Leonard? Nedir bu hâlin? Ne oldu?" meraktan dolaylı sıralıyordu suallerini.

Ben ise konuşamıyor daha çok ağlıyordum. İleride Yüzbaşı Jantis ve Binbaşı Min bu ahvalimizi görünce hemen dibimizde bittiler. Onlarda öylece şaşırmış bana bakıyorlardı. Ardından Yüzbaşı Harimann konuşmaya başladı. "Olmayacak bu böyle gelesin hele çadırıma gidelim, biraz sakinleşirsin hem. Sonra da anlatırsın bize neler olduğunu." Beni ise sırtımdan destekleyerek yanında, çadırına doğru ilerletmeye başlamıştı. Ardımızdan da Albayın iki dostu da eşlik ettiler bize.

Ahşaptan pek de sağlam olmayan bir sandalyede oturuyordum. Önümde ise bir bardak... Yarsından biraz daha fazlası su ile dolu. Bardağın boş tarafını mı görürdünüz yoksa dolu tarafını mı? Tam bulunduğum durum bundan ibaretti ancak benim boşluğum daha fazla, doluluğum daha azdı. Sadece zaman dursun ve geriye giderek kendimi ikaz edeyim istiyordum. Ama bunun zinhar ihtimali yoktu. Onun için şimdi oturmuş önümde bir bardak su ve beni dinlemek için can atan üç asker ile bir çadırın içinde sıkışıp kalmıştım.

SINS OF WAR'S || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin