Bu bölüm 8.3k falan olması gerekiyor. Zaten genelde en az 3k yazıyorum arada böyle istisna uzunlukta bölümler olacak. Ama genel uzunluğumuz 4k.
Deprem gibi bir felaketten geçiyoruz ve ne kadar yıprandığımızın farkındayım. Ben bu olaylardan 3 hafta önce anneannemi kaybettim birde, her şey o kadar üst üste geldi ki artık kendimde bile değilim yani. Bu bölüm ve bundan sonraki iki bölümde taslakta duran, beklettiğim bölümlerden. Yeni bölüm yazıyorum ve bu acı, bu üzüntü ile ne kadar yazabilirsem orası ayrı tabii... Kurguyu asla yarım bırakmak istemiyorum ama gerçekten şu zaman aralığında içimden hiçbir şeyi yapmak gelmiyor. Lakin sözüm söz asla yarım kalmayacak bu kurgu emin olabilirsiniz. Zamanı böyle uzatırım ama yarım asla bırakmam.
Umarım deprem bölgesinde olanlar şu an iyilerdir, aileleri de iyidir. Umarım herkesin can ve ruh sağlığı gün geçtikçe iyiye gider ve umarım bir daha böylesi bir felaketi yaşamayız. Kesinlikle burada tutamayıp benliğimi sövmek istediğim çok fazla makam mevki mevcut lakin ölen insanların yasını tutmak daha elzem gibi şu an benim için. Ayrıca bu hayatta en büyük temennim şu ki; bir insan yaşattığını yaşamadan ölmezmiş... Ben bunca insanın ahının; bazılarından aheste aheste çıkışını dört gözle bekleyip, zevkle saniye saniye göz kırpmadan izleyeceğim. Hem kurgumun 2. dünya savaşını ele alışı hem de bu olan olaylar üzerine son diyeceğim şu ki;
İNSANLARIN ÖLDÜĞÜ HİÇBİR DAVA HAKLI DEĞİLDİR!
The Pianist...
Bu arada Anna Karenina spoilerı var, lütfen geçen bölümlerde de uyarım da yaptığım kitapları okumayanlar dikkat etsin zira fic boyunca bazı kitaplardan bir sürü alıntı ve olay örgüsü ile ilgili fikir alış verişi çokça mevcut olacak. Bununda uyarısını son kez yapmak istedim.
Yorum yapıp oy verenlerin yazın yastıklarının diğer tarafı aşırı soğuk oluyormuş, ben öyle duydum!!!!
İyi Okumalarrr.
Zaman acımasızdır soluğun kesilinceye değin koşsan da nafile yakalayamazsın, tutamazsın. Zaten en sonunda sahiden soluğunu keser ve çekip gider zaman dediğimiz kelam yaşamın kapısından. Zamanın tanımı mı olurmuş be arkadaş, zaman duygularını hissettiğin her an der üstad. Öyle bir şey ki bu kelam, herkese göre bir farklı aralıktır. İlk aşık olduğun zaman, anne olduğun zaman, savcı olduğun zaman, öğrenci olduğun zaman, doğduğun zaman ve dahi öldüğün zaman. Zamanı belli kalıplara sokan insanoğlunun ta kendisidir. Hatta zamanı har vurup harman savuran da insanoğlunun kendisidir. Kadir kıymet bilmeyen bu akla sahip olan varlıklar, geldikleri bu fani yaşamın içerisinde pek bir fazla severler asıl hazineyi yani zamanı sanki çok varmışçasına harcamayı. Ruhunuzun bu deri ile kaplı vücudunuza yerleştirildiği andan beri sizlere biçilmiş bir kaftan misali önünüze sunulan yaşam zamanınız geri alınmaksızın akmaya başlar. Ömür kısa, zaman ise ondan da kısa. Zamana hak ettiği değeri verin zira bu kelamın son bulmasını sağlayan en yüce güce sahip bir şey var ki; bu da ölüm. Ölüm var yaşa, ölüm var zamanı anla.
"Hadi ulan, hızlanın. Evet yaklaştınız, evet... evet... Bravo be on üçüncü turunuz bitti." diye bağırınıyordu erlere doğru Teğmen Stephan. Tan üzerlerine yeni yeni ağarırken erler taburun etrafında koşu turlarını yapıyorlardı. Erler yorulduklarını belli eden hızlı inip kalkan göğüsleri ve soluklarının seslerini bırakıyorlardı etrafa. "Ulan hemen yorulamazsınız. Daha on yedi turunuz var. Hadi canlanın!" koşuda ilk sıradaki erler Teğmenlerinin ettiği bu kelamı duydukları vakit öylece şaşırıp durmuşlardı birden. Peşi sıra arkalarından gelen erler ise zincirleme kaza şeklinde birbirlerine çarpmaya başlamışlardı. Bazıları yere düşmüştü domino taşları misali, bazıları bir yerlerini vurmuştu önündeki bedene çarparak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINS OF WAR'S || Taekook
Fanfic❝Ölüm kokan biri, muhakkak ölümün kundağından düşmüştür de ondan...❞ Bu kurgu 'angst sonlu' olup tamamlanmış bir kurgudur.