Bu bölüm 12k ya yakın bir bölüm isterseniz dinlene dinlene okuyabilirsiniz. Ayrıca bölümle alakalı açıklık getirmek istediğim bir şey var. Arkadaşlar askeriye de hiyerarşi aşırı önemlidir. Günümüzde dahi üst komutanlarından gelen çağrıyı üç kere çalıp açmaz isen burnunuzu kıran değin dayak yersiniz, bu bile en basit örneği (kuzenimden biliyorum da bvxzxvxmvbvmxxvxnm). Yani askeriye öyle laylaylom değil, gayet katı kurallara sahip bir ortam. Ayrıca koskoca dünya harpında ve diktatörlük ile yönetilen bir ülkenin lütfen askeriyesinden çiçekli böcekli bir ortam beklemeyin, bunu şimdiden söyleyeyim de!
Ayrıca bu bölüm bir bahçeyi betimliyorum. Bu bahçe bizim zamanında sahip olduğumuz müstakil üç katlı evimizin(tabii o zamanlar daha batmamışız🥺, artık fakirim aga beee bzvxbxvcxnxbzmcbcxm) bahçesinden ilham alarak oluşturduğum bir mekan oldu. Bir de başak burcuna değindim ficte Albay da başak burcu ve ben de öyleyim. Başak burcunu anlatırken birebir kendimi örnek aldım diyebilirim çünkü tipik bir Ağustos başağıyım. Ayrıca bu saatten sonra 3-4k lık bölümler gelmeyecek, olabildiğince uzun bölümlerle karşı karşıya olacağız çünkü harp çok yaklaştı ve biz bunları uzun uzadıya işleyeceğiz. Sanırım başka değinmek istediğim bir mevzu yok.
Yorum yapıp oy verenler yoonminin evlatlığı oluyormuş, ben öyle duydum!!!
İyi Okumalarrr.
Sessizliği sevdiğini dillendiren birçok fani mevcut bu dünya denilen fakirhanede. Peki ya nasıl bir tür sessizliktir ki severler bu kadar fazlaca bu hususu? İnsanoğlu; yalnızlığın sessizliğini değil, kalabalığın sessizliğini sever. Kalabalık size münakaşa, arbede getirir; sıkılırsınız bir müddet sonra dinmeyen bu gürültülerden. Soluklanmayı arzu eder her bir azanız bundan mütevellit sarılırsınız kıymete binen cüzi miktarda dahi olsa sessizliğe. Ancak ya hep yalnız ve sessiz olsa her şey... İşte insanoğlu delirir o sessizliğin içinde zira gittikçe usul usul yutar başka seçeneğiniz olmadığınızdan dinlemek zorunda kaldığınız zehirli düşünceleriniz sizleri. Hep yalnızlığın içinde kadiri kıymeti anlaşılmaz sessizliğin. Düşünsenize hiç kimse yok sadece karanlık bir oda ve durmak bilmeyen yalnızca sizin sesiniz. Delirdi mi dersiniz?.. Zaten insanı da delirten insanın ta kendisidir aslında. Bundandır ki ruhlarımız vardır, hasbihâl etsin diye diğer ruhlar ile lakin ne vakit bu ahval sizi sıkar sarılırsınız kalabalığın sessizliğine. İşte böylece sever dururuz dilimizden düşürmediğimiz kalabalığın sessizliğini.
Sağ ayağım sanki yeri sarsmayı arzu edermişçesine basıyordu toprağa, ardından hızını hiç kesmeden sol ayağım eşlik ediyordu bu duruma. Soluklarım sanki tükenmişçesine azdı. Yetmiyordu o vakit nefes bana, sık sık çekmeye çalışsam dahi kaçıyordu sanki oksijen burun deliklerimden. Hızlıca inip kalkıyordu göğsüm ahvalimi belli etmek ister gibi. Ellerim... Ellerim ise ayaklarımın hareketi ile orantılı ileri geri giderek hız kazandırıyordu bana. Çehreme hızımdan dolayı zaten soğuk olan hava daha da soğuk olmuşçasına çarpıyordu bir tokat misali her bir santimine.
Sol aradan döneceğim için tüm vücudumu ayaklarım sayesinde sola vererek meydana çıkan araya ilk adımımı atmıştım. Daha da hızlanırken az ötedeki taşı hesap etti birden zihnim çünkü eğer dikkat etmeseydim takılır düşerdim yüksek ihtimal ile. Taşın hafif sağına kayarak girdiğim arayı çoktan yarılamıştım. Müteakiben attığım adımların büyüklüklerini sanki oluru varmışçasına daha da arttırarak koştum. Tam meydanın önüne geldiğim vakit ellerimi dizlerime koyup sadece bir iki saniye nefeslendim. Yavaşça tekrardan doğrularak fırına doğru koşar adımlarla ilerledim. Ahvalim niye mi böyleydi? Tarladan buraya değin ne diye koşturup durmuştum nefesim kesilene dek?
Fırının kapısının koluna var gücüm ile asılarak açtım. Fırtına misali girdim içeri. Bakışlarım merak dolu, nefeslerim yetersiz, ayaklarım bitap...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINS OF WAR'S || Taekook
Fanfiction❝Ölüm kokan biri, muhakkak ölümün kundağından düşmüştür de ondan...❞ Bu kurgu 'angst sonlu' olup tamamlanmış bir kurgudur.