16. Bölüm: Duygu Karmaşası

54 12 63
                                    

Selamlar yeniden herkese! Yeni bölümle karşınızdayım <3 Elimden geldiğince haftada bir bölüm gelecek.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)

Keyifli okumalar...



16. Bölüm: Duygu Karmaşası

Gerçekler mi daha çok can acıtırdı yalanlar mı? Her şeyi bilip acı çekmek mi yoksa bir şey bilmeyip mutlu olmak mı? Hangisi daha doğruydu?

Boran için kesinlikle yalanlardı. Neden öğrenmişti ki? Ölen annesini bir daha geri getirebilecek miydi? Her şeyi düzeltebilecek miydi? Hayır. O zaman canı cehennemeydi gerçeklerin.

Az önce uyanmıştım ama uyanmamayı dilerdim. Dünün yorgunluğu olduğu gibi üzerimdeydi sanki. Gerçeklerin ağırlığı gitmemişti daha. Sindirememiştim.

Gözlerimi pencerede oyalıyordum. Bulutları seyrediyordum, kuşları izliyordum. Onlar gibi olmak istedim bir an. Sessiz, sakin ve her şeyden habersiz.

Aklımda hâlâ dün öğrendiğimiz şeyler yankılanıp duruyordu. Babalarımız nasıl bir işe bulaşmıştı? Cefasını neden biz ödemiştik? Burçin öğretmen aklımdan çıkmıyordu. Sıcak gülümsemesini unutmak mümkün değildi. Yaşadığımız şeyler travma olmuştu resmen. Ben bu haldeysem Boran nasıldı kim bilir?

Her günümüz daha da kötüye gidiyordu sanki. Hiçbir şey düzelmiyordu. Aksine daha kötü olmak için elinden geleni yapıyordu evren.

Vücudumu daha çok hissetmeye başlıyordum. Sanırım ilacın etkisi gidiyordu. Başımı rahatlıkla oynatabiliyor, konuşabiliyordum. Ama ağzımı açacak gücü kendimde bulamıyordum. Kelimeler suskunlaşmıştı. Boğazımda bir yumru oturuyordu sanki. Nefes almamı zorlaştırıyordu. Ağırlığı git gide artıyordu.

Bugün bizi neler bekliyordu acaba? Hangi gerçekleri öğrenecektik? Ne kadar canımız yanacaktı?

Kafamda yüzlerce düşünceyle savaşırken fiziksel olarak tek yaptığım şey yataktan gökyüzünü incelemekti. Ne yapacaktım ki zaten başka?

Gözlerim usulca kayan buluttayken kapının açılma sesini duydum. Ama o tarafa dönmedim bile. Kimin geldiği de umrumda değildi. Sadece düşünmek istiyordum. Ama düşündükçe de boğuluyordum, yine de vazgeçmiyordum.

-"Toprak Bey, Cevdet Bey sizleri bekliyor. Size yardımcı olmak için geldim." dedi sesin sahibi. Kafamı çevirdim ve uzun sayılacak bir süreden sonra kendi sesimi ilk defa duydum. "Ne yapıyorsanız yapın." dedim sadece. Zorlukla konuşmuştum. Boğazım ağrıyor, sesim titriyordu.

Ardından yine tekerlekli sandalyeye yerleşme, ellerimin ayaklarımın bağlanması ve asansöre biniş hızla gerçekleşti. Cevdet denen adama güvenmekten başka bir şansımız yoktu artık. Zaten anlattıkları ve davranışları ile güvenimi kazanmaya başlamıştı ve aradığımız bilgilerin onda olması başka çare bırakmıyordu. Ancak Açelya ile ne konuşmuşlardı, nasıl bir oyun oynamışlardı öğrenmeden rahat edemezdim.

Dünkü odaya tekrar geldik, kadın odadan çıkıp kapıyı kapattı. Bu sefer Boran yoktu aramızda. Onun bizle olmaması endişelenmeme yol açmıştı. Nerede olabilirdi ki? Diğerlerinin yüzüne baktığımda onların da bir şey bilmediğine emin oldum.

Aniden konuşabilme yetimi geri kazandığım aklıma geldi. Hazır odada kimse de yokken istediğimizi konuşabilirdik.

-"Sizde de ilacın etkisi geçti mi?" dedim merakla. Kerem, Mira ve Esin yan yana oturuyorlardı. Beni de onların yanına yerleştirmişlerdi. Kafamı eğip yüzlerine bakarak konuşmuştum.

Tutsak RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin