1. Bandanalı inek

11.3K 483 194
                                    

Merhaba güllerim. Yeni bir çiçeğimle karşınızdayım. Huh, çok heyecanlıyım.

Biliyorum, uslanmaz biriyim. Derslerim çok, ama yine yeni bir kurguya başladım.

Burada aile sorunları, okuldaki zorbalıklar, hastalık sorunları var. Kötü örnek falan olurum baştan söyleyeyim ona göre başlayalım ;)

Neyse, umarım seversiniz. Sizden ricam satır arası yorum yapmanız, oylamanız, bir de yazım yanlışlarına takılmamanız. Bilmeyenleriniz vardır, azerbaycanlı olmamdan kaynaklı. Ki çoğu türklerden daha iyi yazdığımı düşünüyorum.

Başlama tarihinizi bırakabilirsiniz:

İyi okumalar.

✧═════════•❁❀❁•═════════✧


Yatakta yan yatarak gözümü dahi kırpmadan duvarı izliyordum. 5 dakika sonra alarmın sesiyle uyanmam gerekirken ben gece bir dakika bile uyumamıştım.

Derin nefesler alarak kendimi iyi hissetmeye çalıştıkça daha da kötü oluyordu sanki. Cam parçaları ciğerlerimi kesiyor, benim için koca olan dünya bana dar geliyordu.

Hızlanan kalbimi sakinleştirmek amacıyla bir kaç kez sıktığımda aslında boşa cana harcadığımı biliyordum. Ama bir umut işte. Belki düzelirdi.

Alarmı çalmadan kapatıp yatakta oturur pozisyona geçtim. Bitkin şekilde ayağa kalkarak banyoya girdim. Aynaya bakmadım. Zaten hazırlanırken görecektim. Moralimi iki kez bozmanın anlamı yoktu.

Rutin işleri yapıp banyodan çıktım. Giysi dolabımın kapağını açarak siyah tişört ve eşofman tarzı bir şey aldım. Bedenime bakmamaya özen göstererek üstümü giydim.

Sıra bana işkence olan ana geldi. Siyah çerçeveli gözlüğümü taktıktan sonra siyah bandanamı alıp saçlarımı kapatacak şekilde bağladım. Ardından siyah kurdelemi alıp sol bileğimi bağladım.

Tarz olsun diye değildi hiçbiri. Keşke öyle olsaydı. Fakat değildi.

Yüzümdeki sivilceler, gözlüğüm, büyük gözlerim, büyük burnum, dişlerim, mor göz altlarım, kabuk bağlayan dudaklarım hiç iç açıcı değildi doğrusu.

Aynada alışık olduğum kendime gülümseyerek çantamı aldım. Kitaplarımı, telefonumu, cüzdanımı ve gerekli bir kaç şeyi daha içine tıkıştırarak odadan çıktım.

Aşağı kata indiğimde mutfaktan gelen kokularla annemin uyandığını anlamıştım. Gözlerimi kapatarak derin nefes aldım. Umarım, umarım bir sorun çıkmadan kahvaltı biterdi.

Salona girdiğimde üvey babam Ji-Hoon gülümseyerek "Günaydın Jungkook" dediğinde aynı şekilde gülümseyerek "Günaydın" diye karşılık verdim.

Annemin ikinci kocasından olma kız kardeşim Ji-Eun ise yanıma gelerek kollarını belime doladı. Saçlarını okşayarak alnına öpücük kondurdum.

"Ağabey, beni parka götürürsün değil mi?"

7 yaşındaki kardeşimin isteğine karşılık gülümsedim. Başımı sallayarak onayladığımda sevinç çığlıkları atmıştı.

Annem ise bu küçük mutluluğu bana çok görmüş olacak ki mutfaktan çıkmış, yanımıza gelerek çatık kaşlarıyla Ji-Eun'a bakmaya başlamıştı.

"Parka gitmek istiyorsan bana söyleyebilirsin kızım. Hem daha iki gün önce gittik?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı yana çevirdiğimde bana üzgün gözlerle bakan adama sorun yok dercesine baktım. Gerçekten, sorun yok. Alışığım.

"Anne, ben seninle gitmek isteseydim sana söylerdim. Ağabeyimle gitmek istiyorum."

Annem gözlerini devirerek odadan çıktığında Ji-Eun sinsice sırıtarak bana baktı. Onu bu haline kıkırdayarak göz kırptım. Bazen çok korkutucu oluyordu. Kızlardan herkes korkmalı bence.

Kaçan iştahımla ayaklandığımda Ji-Hoon hyung elindeki gazeteyi bırakarak "Jungkook, kahvaltı etmedin. Aç nereye? Beraber gidelim mi? Bırakırım seni" dedi.

Başımı sallayıp reddetmiş, "Teşekkür ederim, fakat yürüyerek gitmek istiyorum. Kafeteryada atıştırırım. Hem beni sizinle görmesinler" diye açıklamıştım.

Üvey babam okuduğum üniversitede öğretmendi ve bunu kimse bilmiyordu. Bundan utanmıyordum. Sadece torpille okuduğumu söyleyeceklerinden adım gibi emindim.

İşte buna katlanamazdım. Gece gündüz çalışıp kazandığım bursumu, yüksek puanlarıma laf ettiremezdim. Bu hayatta yolunda giden tek şey zaten derslerimdi.

Bir başka sebebiyse sınıfta kimsenin annemle babamın boşanmasını bilmemesiydi. Bir üvey babam, üvey kız kardeşim olduğu, babamın da evlenip çocuk sahibi olduğunu bilmiyordular.

Bende hiçbir zaman neden zarar gören kişinin yalnız ben olduğunu bilmiyordum.

Annem de, babam da hayatlarına güzelce devam ediyordular. Bense yokuş aşağı sürükleniyordum. Olan bana oluyordu. Ölen ben oluyordum.

Ailemle ilgili hiçbir şey konuşmuyordum. Zaten zorba insanlar insanları küçük düşürmek için her şeyi kullanıyordular. Görüntüm, sessizliğim, onların değimiyle inekliğim, derslerde iyi olmak sadece beni üstün yapar, neyse, saçımdan ve bileğimden çıkmayan bez parçalarıyla zaten yeterince zorbalık görüyordum.

Bunların üstüne bir de ailevi meseleler yüzünden zorbalanmayı kaldıramazdım. Şiddet görmemiştim üniversitenin dışı hariç.

Fakat ne farkı var kalbini kıran zehirli cümlelerin iki yumruktan?

Evden sessizce çıkarken beni uğurlayacak bir anne olmadığı için kırıldım. O sevgini bana üvey babamın verdiğini bilmek daha çok kırdı.

Bencildim. Buna sevinmem gerekirken bundan çekinmem bencillikti. Neden bu adam da diğer üvey babalar gibi değildi?

Gerçekten hep sorgulamıştım. Bu adam neden bana iyi davranıyor? İzlediğim filmlerden paranoyaklaşarak benden hoşlandığını bile düşünmüştüm.

Fakat öyle değildi işte. Ji-Eun'a nasıl davranıyorsa bana da öyleydi. Ona toka mı alırdı, bana da alırdı. İkimizi de dondurma yemek için götürürdü. Cidden sadece babalık yapıyordu. İnanması güç ama öyle.

Vereceğim örnek o kadar çoktu ki bencilliğimden daha çok utandım. Ben sadece neden annemin babamla bu kadar mutlu olmadığını düşünüp duruyordum.

Onlar bile umursamazken sana ne oluyor Jungkook?

Düşüncelerime karşı histerik gülüş attım. Ben böyle salaktım işte. Kendimi üzüyordum durduk yere. Mutlu olduğum yoktu, ama normal olduğumda da böyle şeyler düşünerek kendimi ağlarken buluyordum.

Yine suratsız ifadeyle üniversite vardığımda insanların bana olan bakışlarını umursamadım. Artık o kadar da garip gelmiyordu.

İlk yarıyıla göre bu garip bakışlara alışkındım. Bana garip bakıyordular. Çünkü herkes bu görüntümün tarzla ilgili olmadığını biliyordu. O kadar özensizdim ki.

İnsanlarsa sadece görüntüye önem verirdi. Ben onların gözüne yakışıklı gelseydim özel hayatımı bilmeden, karakterime önem vermeden benimle konuşacak, belki de sevgili olmak isteyeceklerdi.

Doğrusu pekte umurumda değildi. Bu yalan dolu kişiliklerin hayatımda olmaması bir şey kaybettirmiyordu. Aksine kazandırıyordu.

Sınıfa girdiğimde başlayan fısıldaşmalara olan alışkanlığım canımı yaktı. Fakat umursamaz tavrımı ortaya serdim. Bir nevi sikimde değilsiniz.

İkinci sıranın pencere tarafına oturdum. Ders kitaplarımı açıp işlediğim konuları tekrar ettiğimde kendini havalı sanan, aileleri sayesinde torpilli olanların fısıldaşmaları kulağımı kanattı.

"İnek ya, ne bekliyorsunuz ki?"

"Gözlüğe bak, gerçekten inek."

"Bandanalardan iğreniyorum artık."

"Aynen ya, takma şekline bakar mısın?"

"Sanki tarladan çıkmış."

"Bileğini de o kurdeleyle gizleyeceğini sanıyor."

"Boş verin hastalıklı sürtüğü."

Buruk tebessümle başımı daha çok eğdim. Kucağımda sıkmaktan beyazlayan parmak boğumlarımı serbest bıraktım. Bu sefer de arka sıradaki erkeklerin fısıltısı ilişti kulağıma.

"Parayı alalım hemen."

"Bu kadar mı düştün lan?"

"Babam ceza verdi. Ne yapayım yani?"

"Gidelim"

Birazdan gelip paramı alarak beni zor duruma düşüreceklerini sanıyordular. Fakat ne babamın restoran zincirlerinden haberleri vardı, ne de her ay babamın benim için bankaya yatırdığı paradan.

Gülmemek için direnirken masama inen gölgelerle başımı kaldırdım. Kaşımı kaldırarak sorarcasına onlara bakarken o çirkin konuşma tarzıyla kulaklarımı sağır etti.

"1000 won ver çabuk bandanalı inek!"

Başımı sallayarak cüzdanımı çantamdan çıkardığımda onların da şaşırdığının farkındaydım. İstediklerinde hep direnmiş, asla vermemiştim.

Şaşırmaları normaldi tabii ki. Ama bir kerecik onları alçaltarak bunu yapmaktan zarar gelmezdi. Bende mi zorba oluyorum o zaman? Pek sanmıyorum.

Cüzdandan çıkardığım iki bin wonu uzattığımda hemen almıştı. Gözlerini pörtleterek fazladan verdiğim paraya baktıklarında kıkırdayarak konuştum.

"Gelecek sefer elimi öpersin 3 katı veririm"

Gözlerini kırpıştırarak bana baktıklarında tek kaşımı kaldırarak meydan okurcasına baktım. Yumruklarını sıkarken daha çok keyiflendim. O yumruğu bana atamazdı. Şayet o yumruğu götüne sokardım.

"Oturun sıralarınıza. Zil çaldı duymuyor musunuz? Ahlakta kalmamış. Öğretmen sınıfa giriyor, ayağa kalkan yok! Neyim ben?! Saygılı olun! Sizi sınav döneminde göreceğim!"

Edebiyat öğretmenimizin yine kendi kendine sinirlenmesine gözlerimi devirirken herkes sırasına yerleşmişti.

"Derse kimler hazır?"

Sadece benim elimin kalkmasıyla sınıfta yükselen kıkırtı öğretmenimin sinirini bozmuş olacak ki, bağırsa bile asla kısılmayan sesiyle çemkirmeye başladı.

"Komik olan ne?! Sizin aptallığınıza gülüyor muyum?! Baba parasıyla okuyorlar, gelmiş gülüyorlar bir de! Sınıf sadece Jungkook'tan mı ibaret?! Sizi bilmem ama benim için evet! Öğrencim olarak gördüğüm tek kişi"

Bu üniversiteyi sevmemin nedenlerinden biri de öğretmenlerin tutumuydu. Bazıları değişik olsa da, çoğunluğu insan gibi insandı. Zorbalığa ve yan gelip yatmaya tahammülleri yoktu.

"Jungkook hariç herkes sıfır! Bir kişi yazdığım puanı değiştirirse kendini rektörün odasında bulur. İnanın bana o zengin aileleriniz umurumda bile değil"

Kendisi en ünlü avukatın annesiyken tabii ki de umurunda olmazdı. Bu rüşvet durumundan ötürü hepsini şikayet edebileceğini bilen öğrencilerse gülmeyi çoktan kesmişti.

"Jungkook dersi anlatmaya gerek yok. Sana inancım tam. Geçen sömestr benden tam puan alan yegâne kişisin zaten."

Gülümseyerek "Teşekkür ederim öğretmenim" dedim.

Bir kişi bile buna torpil diyemezdi. Tanrı aşkına! Edebiyat öğretmenimden bahsediyoruz burada!

"Açın sayfa 155. Ve sen arkadaki! O sakızı saçına yapıştırmadan çıkar ağzından!"

Cidden herkesin sevmediği öğretmenin gözde öğrencisi olmak gibi güzel bir şey yoktu.

Ben hariç herkes sızlana sızlana kitaplarını açarken kapı tıklanmıştı. Öğretmenimizin "Girin." onayıyla dekan ve pembe saçlı bir erkek sınıfa girmişti.

Birincisi, bu çocuk kim?

İkincisi, niye bu kadar güzel, tatlı, tam ısırmalık?







Birincisi, bu çocuk kim?İkincisi, niye bu kadar güzel, tatlı, tam ısırmalık?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bu tarzda düşünebilirsiniz. Saçları görünmeyecek şekilde. Ve tamamen siyah.

Bir kere ısırsam o tontiş yanağından tüm dertlerim bitecek ama ;)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir kere ısırsam o tontiş yanağından tüm dertlerim bitecek ama ;)

Bir kere ısırsam o tontiş yanağından tüm dertlerim bitecek ama ;)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

✧═════════•❁❀❁•═════════✧

Son sorunun cevabını asla bulamayacağız. Sadece kriz geçireceğiz. Jimin aşkım bizi hiç mi düşünmüyorsun? Yazık değil mi bizim bu kalbimize

Zor tuttum kendimi. Yükseliyordum civcivime, sonra dedim 'Aman Rose, kendine gel

X:Kendine gel Rosealba! Sen Taehyung'una ihanet edemezsin!
Rosealba: Yoo Jimin bu. Ederim.

Lan, neyse unuttum ben konuşmayı.

Yeni ficimi sevdiniz mi? İlk bölümden çok şey olmaz ama sevin yani

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Sizi seviyorum güllerim

Rosealba'nız....

Julian TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin