Puff (2)

6 3 0
                                    

Sesle beraber irkilerek uyandım ve karşımda ben vardım. Kadehim yere düşüp kırılmıştı. Aynada kendime baktığımı fark ettim. Uzuuun eyeliner'larım ağlamamın etkisiyle akıp gitmişti. Elbisemin ucundan başlayan ve kalçama uzanan yanık izleri henüz sıcaklığını koruyordu. Duman kokusu üstüme sinmiş, elim yüzüm kararmıştı.

-Uyanmışsın!, dedi arkadan birisi.

Hemen arkamı döndüm ve yanında bir doktorla bana doğru gelen bir itfaiyeci gördüm.  "Nasılsın?", diye sordu.

- Neler oluyor?, dedim. Bu şeyler kabus mu?

O anda içeriye polis memuru girdi. Telaşlı bir şekilde yaklaşıp;

- Merhaba Victoria hanım. Ben polis memuru Richard. Size birkaç sorum olacak.

- Buyrun, diyerek yanıtladım şaşkınlıkla.

- Mekanda birkaç saat önce büyük bir yangın oldu. Nasıl ortaya çıktığını hatırlıyor musunuz?

- Ben.. şey. Sanırım gül... Mmm, üzgünüm memur bey. Korkarım hatırlamıyorum.

Güllerin yaktığını mı söyleyeceksin, Victoria. Bu çok saçma olurdu. Sanırım hayal görmüş olmalıyım. Polise anlatacak bir şeyim olmadığını belirttim. Aksi takdirde bana gülerdi.

- Emin misin?, diye sordu.

- Evet efendim, gerçekten bir şey hatırlamıyorum. Dumanın etkisi yüzünden bayılmış olmalıyım.

- Anlıyorum, dedi ve gülümsedi.

- Peki neden olmuş, bilginiz var mı?, dedim.

- Bak Victoria, dedi. Yangını şu an söndürdük fakat... Korkarım ki hayatta kalan tek kişi sen ve arkadaşın. Ellinin üzerinde yanmış ceset çıkarıldı şimdiye kadar. Ve daha fazlası olduğu da aşikar. Çok şanslı olmalısın.

Başımdan kaynar sular döküldü. Nasıl olabilirdi? Durumu anlamaya çalışıyordum ama bir türlü anlam veremiyordum. Onca insan, yangın. Göz açıp kapayana kadar olmuş bitmişti ve ben saçma sapan kabuslar görmüştüm.

- Ha burada, dedi polis. Seni kulise taşıyan arkadaşını gördün mü? Ona da birkaç soru sormamız lazım. Belki yangının nedenini biliyordur, dedi.

- Arkadaşım?

- Evet, hani şu siyah kapşonlu olan. Tanımıyor musunuz? Burada çalışıyor gibi görünüyordu, dedi.

- Hayır efendim, tanımıyorum diye yanıt verdim.

Bacaklarım titriyordu. İliklerime kadar soğuk ve korkmuş hissediyordum.

- Pekâlâ öyleyse, rast gelirsen teşekkür etmeyi unutma. Seni o kurtardı, dedi ve gitti.

Kafayı yemek üzereydim. Kimdi o? Beni neden kurtardı? Gördüklerim gerçek miydi?
Doktorun yanına gidip sağlık durumumu sordum. İyi olduğumu ve ayrılabileceğimi söyledi. Koşar adımlarla mekandan çıkıp eve doğru yürüdüm. Taksi durağında bekliyor, eve gidip duşa girmeyi planlıyordum. Taksi geldi ve kapıyı açtı. Binip gideceğimiz yeri söyledim. Kapıyı kapattı fakat araç hareket etmiyordu. Şoföre seslendim. Birkaç kez daha seslendim. Beni duyması imkansızdı. Zaten gergindim bir de onunla uğraşamazdım. Hemen kapıyı açıp inmek istedim fakat kilitliydi. Şoföre döndüm ve... göz göze geldik. Siyah kapşonlu kıpkırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Dişleri o kadar küçüktü ki, ağzında 100'den fazla dişle bana gülümsüyordu. Donup kaldım. Hareketsiz birkaç saniye sonrasında bana elinded bir gül uzattı. Bir güle, bir kapşonluya bakıyordum. Gülümsemesini bırakmadan sözlerini ekledi;

- Muma 'üf' de!

Göz bebeklerimin içi alev alev yanan bir gülle doluverdi..!

Çok Normal (!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin