Bu sefer gerçekten uslu uslu oturuyordum. Elime aldığım çikolatamla kanepemde uzanmış, heyecanlı heyecanlı TV başında filmimi izliyordum. Film bitmek üzereydi ki ben de uyumamak için adeta direniyordum. İçimden bir of çektikten sonra filmin bir önce bitmesini diliyordum. Bitse de yatsam diye düşünceye dalmışken, TV'deki filmin 2x, 3x, 4x... hızlandığını gördüm. Kumandayı kontrol ettim hemen, üstüne yatmış olabilirdim. Masanın üzerinde duran şeyin kumanda olduğunu görünce, elime aldım ve hala hızlanmakta olan filmi durdurmak için tuşlara bastım. Ama çalışmadı. Pili bitmiştir diye düşündüm. Geri masaya koymak yerine, dalgın dalgın bir kenara fırlatıverdim. Filmin de tadı kaçmıştı artık. TV'nin fişini çekmeye hiç halim kalmamıştı. Ama sesi de yüksek olduğundan uykumu engelliyordu. Ne vardı kendisi kapansaydı.
...
-"Ne? Bu, bu da ne ?" dedim şaşkınlıkla.
Elektrik kesilmiş olacak ki TV birden kapandı. Zamanlama harikaydı. Şimdi uyuyabili... ?! Bir saniye, lamba hala yanıyor. Gülmeye başladım. Ne olduğunu anlamak istemeyeceğim kadar saçma bir şeyler döndüğünün farkına varmaya başlıyordum. Kendime gelmeliydim. Ayağa kalktım. "AHH!" Masanın üzerindeki bardağı fark etmemiştim. Parçaları her bir yana dağılan bardağın camlarını temizlerken, kendime baya gelecektim. Bezmiş bir halde süpürgeyi almak için mutfağa doğru ilerledim. Işığı yaktım, kapının arkasında duvara yasladığım ve sıklıkla kullanmadığım o çirkin süpürgeyi elime aldım. Salonun yolunu tuttum ilerlerken mutfağın lambasını açık unuttuğumu fark ettim. "Gerçekten sinir bozucu" deyip geri döndüğümde aslında kapatmış olduğumu gördüm. Kapattığımı hatırlamıyordum. Neyse ne önemi var ki?
Temizlik zamanı deyip bardağı düşürdüğüm masanın önüne geldim. Elim ayağım boşandı. Süpürgeyi yere düşürdüm. Aklımı mı yiyordum? Yerde elimden bıraktığım süpürgeden başka bir şey göremiyordum. Tek bir cam parçası bile yok. Artık gerçekten uyumam gerektiğini fark ettim. Yatağıma doğru hızlı adımlara yürümeye başladım. Odamın kapısını hep açık bırakırdım. Bu sefer kapattım, hem de kitleyerek. Yatağımın içine girip battaniyeyi üstüme sonuna kadar çektim. Nefes alış verişim hızlanmıştı. Sakinleşmeye çalıştım. Gözlerim kapalıydı. Yavaş yavaş duruluyordum. Nefes alışımı düzene sokmaya başlamıştım. Rahatlamış hissettim. Uyumaya hazırdım. Sonuna kadar çektiğim battaniye altında adeta pişmiştim. Zaten yaz günüydü, korkacak bir şey olmadığına kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Çok sıcak olmuştu. Aşırı sıcak. Yanan bir sobanın üstümde alev çıkararak gezdiğini hissediyor gibiydim. İyice bunaldım. Artık battaniyemi açmalıydım yoksa ter içinde sıcaktan ölecektim. Korkumu yenip yavaşça battaniyeyi araladım. Hiçbir şey yoktu. Hem ne olacaktı ki? Sıcak daha da bastırdı. Ayağımla battaniyenin ortasında sonuna doğru bir hamle yaptım ve üstümü açtım. O kadar ittim ki battaniyeyi yataktan bile düşmüş olabilirdi. Ferahlamam gerekiyordu. Hala sıcak. Öncesinden daha sıcak. Yanmaya başlamış gibi hissediyordum dilim damağım kurudu, ter içinde kaldım. Pencereyi kontrol ettim, açıktı ve rüzgarın perdeyi dans ettirişini görebiliyordum ama serinletmeye yetmiyordu. Hiç bu kadar sıcak görmemiştim. Kalkıp balkona çıkmak istedim hem su içer serinlerdim diye düşündüm. Kafamı kaldırdım. Vücudumun geri kalanı oynamadı. Ayaklarımı yataktan sarkıtmayı başardım ama bir şey bana engel oluyordu. Kalkamıyordum. Üstüme bir şey oturmuş gibi hissediyordum. Tam göğsüme. Daha da sıcak olmaya başladı. Yüreğim yanıyordu. Hayır, hayır o anlamda değil, gerçekten kalbimin üstünde son derece yüksek bir sıcaklık hissediyordum. O anda şimşek çakar gibi bir şey oldu. Her bembeyaza büründü bir anda. O gözümün önündeydi. Işıktan gözlerim mahvoldu, yavaş yavaş buğusu giden gözlerimle onu daha da rahat görmeye başladım. Üzerime oturmuş uzun kırmızı boynuzları,sivri dişleriyle ve simsiyah gözler ile bana bakıyordu. Tırnakları o kadar uzundu ki kolumu tutunca etimin içinden geçip diğer taraftan ucu görünüyordu. Çok acı hissediyordum, fena halde sıcaktı. Alev atıyordum adeta. Ölmekle varolmak arasında gidip gelen ben, karşısında gülen bir korkunç surat karşısında ne yapacağını bilemiyordu. Gülümsedi. Sonra daha çok gülümsedi. Sonra daha çok, daha çok. Ağzıyla o kadar büyük gülümsüyordu ki, kulaklarına varan bir gülümseme oluştu suratında. Ağzı kenarlarında yırtılmış, salyamsı bir şeyler akıtıyordu. Sivri dişlerini şimdi daha da iyi görebiliyordum. Gözlerini bir an bile olsun üzerimden almadı. Sadece öylece bakıp ölmemi bekliyormuşcasına canımı yakmaya ve sessizliğini korumaya devam ediyordu. Her dakika artan sıcağın karşısında, hiçbir şey yapamıyor, sadece kuruyan vücudumu hissediyordum. Çok susadım. Terledim. Daha ne kadar dayanabilirdim hiçbir fikrim yok. Nefesimi kesiyordu artık bu şey. Boğuluyordum içten içe. Aptal gibi hala gülümsemeye devam ediyordu. "Ne istiyorsun?" diye bağırmak istedim. Sesim çıkmıyordu. Susuzluktan birkaç dakika içerisinde ölmek üzereydim. Merhametine kaldığım bu şeytan, hiçte iyimser durmuyordu. Yaklaştı. Yaklaşmaya devam etti. Gülümsemesini küçülttü. Ağzını açtı ve dedi;
-Su ister misin?
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Normal (!)
Fiksi RemajaBir sabah batıyor, bir gece doğuyor... En normalinden Hayat (!) Bölümler birbirinden bağımsız, kısa hikayelerdir.