O gün uyandım. Üstümü değiştirip okula erkenden gitmeyi planlıyordum. Dersten önce kahvaltı yapacak fırsatım olur ümidi ile hemen hazırlanmaya koyulsam da yine derse geç kalmama ramak kala sınıfa girdim. Sıradan ve hiçbir sürprizi olmayan derslerimizi işledik ve dağıldık. Ben de öyle sosyal çevrem olmamasından direk eve dönecektim -her zamanki gibi. Lakin otobüse bindiğimde bir adamın beni dikkatlice izlemesiyle rutinim yavaş yavaş bozuluyordu. Tanıdığım biri mi diye kontrol etmeye çalışsam da siyah cap tarzı şapkası gözlerini görmemi engelliyor, onu seçmeme mâni oluyordu. Bir yandan da boş koltuk arıyordum ki, sadece onun yanı boştu. Ayakta kalmayı tercih etmek, bu üniversite yolu için hiç uygun değildi. Usulca oturdum yanına. Çantamı kucağıma aldım ve ellerimi üstüne koydum. Sağımda cam kenarında oturuyordu. Ona takmamın sebebi bana hâlâ bakıyor olmasıydı. Şapkasının altındaki gözleri göremiyordum ama hissediyordum. Kafası hiç benden başka yöne dönmedi. Göz ucuyla takip ediyordum sürekli.
Bir zaman sonra durağımdan birkaç metre önce inme fikri geldi aklıma. Böylece sorun teşkil edecek her durumu ortadan kaldıracaktım. Aslında fazla abartıyor da olabili...
Hareketlenmemden ötürü ineceğimi anlamış olmalı ki, çantama bir kağıt sıkıştırıp iki kere parmağıyla işaret etti. Hemen kalktım ve o korkuyla otobüs kapıları açılır açılmaz orayı terk ettim. Otobüs gitti, içindeki de öyle. Çantamı omzuma takıp eve doğru yürümeye başladım. Abartacak şekilde tehlike hissettiğimi biliyordum. Neyse ki ucuz atlattım. Artık beni bulamazdı, nereden bulacaktı ki?
Evin önüne geldim ve içeri girdim. Asansöre girip 3. kata, odama çıktım. 33 numaralı odama doğru yöneldim ve anahtarımı çantamdan çıkarmaya yöneldim. O an çantama sıkıştırılan kağıdı fark ettim. İçimi bir korku saldı. Üzerinde her ne yazıyorsa, umrumda değildi ve daha çok korkmamak için okumayacaktım. Anahtarı aramaya koyuldum. Çantamın önündeki küçük cebe koyardım hep. Fakat telaşla içine atmış da olabilirdim. Küçük cepte yoktu. Arka fermuara açıp içinde nereye attığımı aramaya koyuldum. Nereye koyduğumu bilmesem de, anahtarı almadan kapıyı kapatamayacağımı biliyordum. Her yere bakmama rağmen anahtar ortada yoktu. Korkum iki katına çıkıyordu. Aklımdaki düşünceleri susturmaya çalışmakla uğraşıyor, bir yandan da anahtarı daha hızlı aramaya başladım. Bulamıyordum. Kitaplarımdan birkaçını çıkardım ve yere koydum. Hala elime gelmiyordu. Çantanın o küçük cebindeki bütün kalemleri yere atmaya başladım. Terliyordum artık. Küçük cebi tamamen boşalttım ama hala yoktu. Bütün kitap ve defterlerimi yere saçtım. Hala yoktu. O sırada o adamın çantama sıkıştırdığı kağıt yere düştü. Elime alıp kimsenin görmemesini sağladım. Ne yazdığını okumaya çalıştım. "Hoş geldin :) " yazıyordu. Sapık, her otobüse binene bunu mu veriyordu. Tam bir aptaldı. Ben de delirmek üzereydim. Anahtar hala yoktu. En son çantayı ters çevirip yere doğru çırptım ve...(anahtar sesi!)
Duydum. Anahtarın sesini duydum.Duydum ama çantamdan değil, önünde durduğum odamın kapısından. Kilidi açılan kapı, önümde yavaş yavaş aralandı. Siyah şapkası ve gülümsemesiyle;
-Hoş geldin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Normal (!)
Roman pour AdolescentsBir sabah batıyor, bir gece doğuyor... En normalinden Hayat (!) Bölümler birbirinden bağımsız, kısa hikayelerdir.