"kendimi bir hayvan gibi görüyorum, çoğu zaman." dedi, namjoon. "babama karşı olan dilsizliğimi, ürkmüşlüğümü ve kaçışlarımı fark edince, bir hayvandan farksızım sanki." gözlüğünü çıkarıp kitabını üzerine bıraktı. "çok zor şeyler yaşamış ve yaşıyor olabilir ama ne zamandan beri komutanların bir kalbi yok? sevmek nedir bilmezler mi?"
seokjin "baban iki katım olmasa onu döverdim, joon." dedi ve elini onun omzuna koydu. "ama baban iki katım ve ben onu dövemem."
"neden kaçmıyorsun?" diye sordu jimin. "şu beyinle senin barınamayacağın bir yer yok, namjoon. eminim şimdikinden daha iyi yaşarsın."
"annemi bırakıp nasıl giderim?" dedi içli bir şekilde. "babam anneme karşı da oldukça sert biri, onunla bir anlaşma yaptım. burada sorunsuz bir şekilde eğitimi tamamlamam karşılığında annemin üzerine gitmeyecek."
"babandan nefret ediyorum." dedi taehyung da üzüntüyle. "anneni bir defa gördüm, melek gibi bir kadın. nasıl üzer onu? seni?"
namjoon bir şey söylemedi, yalnızca üzüntüyle omuzlarını düşürdü. bir saat öncesine kadar gülüp eğleniyorlar, yazdıkları- daha doğrusu eğlencesine yazdıkları biraz erotik ve biraz da absürt şiirleri okuyorlardı. ne var ki içki şişesinin yarısını gördükleri zaman ruhları karalar bağlıyor, dertlerini ortaya döküyorlardı.
jeongguk, yaktıkları ateşe birkaç çıra atarken konuyu değiştirmek adına "yoongi hyung niye gelmedi?" diye sordu. "bizi sevmiyor mu artık?"
"sen nasıl sevilmezsin?!" taehyung uzandı ve ellerini onun yanaklarına yaslayarak sıkıştırdı. jeongguk'un dudakları büzüldü, tavşan dişleri göz önüne çıktı. "baksanıza, tam bir tavşan!"
"hyung!" jeongguk huysuzlandı ve onun elinden kurtulmaya çalıştı. "bıktım senden, rahat bırak beni." oturduğu yerde kayarak hoseok hyungunun koluna girdi. "yanaklarımın ağrısından uyuyamıyorum bile."
"ne zaman şu çocuğa tavşan desen gecesinde aynanın karşısına geçip kendini izliyor bir süre, sonra da dönüp bana tavşanlar çirkin hayvanlar mı diye soruyor." hoseok güldü. "biri şunu ikna etsin, tavşanlar çirkin değil!"
diğerleri gülerken taehyung "jeonggukie!" diye şok olmuş bir şekilde bağırdı. "sana tavşan olduğunu söylemem seni üzüyor mu?"
"hiçbir kadının tavşana benzeyen erkeklerden hoşlanmayacağını söyledin!" jeongguk sinirle bağırdı.
"çünkü hoşlanmazlar!"
"ya yine söylüyor işte!" jeongguk ağlar gibi sızlandı. "hiç evlenemeyecek miyim ben?"
"kes şunu taehyung," seokjin gülüşünü gizlemeye çalıştı. "küçük kalbi senin yüzünden kırılıp duruyor."
"ama- ben-" taehyung üzgün bir şekilde önce jeongguk'a, sonra jimin'e baktı. aralarında geçen anlamlı bakışmadan taehyung hiçbir şey anlamamış olmalı ki "özür dilerim jeongguk," dedi. "kalbini kırmak istememiştim."
jeongguk hiçbir şey söylemedi. namjoon'un yeniden yoongi'yi sormasıyla dikkatler dağıldı.
"bilmiyorum," jimin omuz silkti. "ders çalışmayla kafayı bozmuş, biraz da korkak. yakalanmak onun için büyük sorun."
"ailesinden hiç bahsetti mi?"
"hayır. kapalı bir kutu." jimin sinirle söyledi. "okuyamıyorum bir türlü onu, resmen yok gibi bir şey. siz de onu görmeseniz kafamda kuruyorum sanacağım."
"bir sorunu var belli ki." hoseok mırıldandı. "çok cana yakın olmasa da iki üç sohbetimiz oluyordu. şimdi ise selam bile vermiyor."
"boş verin." dedi seokjin. "bizi kendine denk görmüyorsa elden bir şey gelmez."
seokjin'in sözüyle yoongi hakkında konuşmayı bırakmış olsalar da jimin'in kafasında konuşmalar devam ediyordu. yoongi'nin olayının denk görmemekle alakası olmadığını bir şekilde biliyordu, gerçek nedenini bilememek ise onu deli ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay | yoonmin
أدب الهواة"seni seviyorum, yoongi min. beni incitecek olmana rağmen seviyorum ve sevmek benim tercihim olmasa da beni incitmene izin vermek benim tercihimdi. tercihimden memnunum. seni tanımak, seninle uyumak, buluşan gözlerimiz, sohbetlerimiz ve bazen birbir...