"seni seviyorum, yoongi min. beni incitecek olmana rağmen seviyorum ve sevmek benim tercihim olmasa da beni incitmene izin vermek benim tercihimdi. tercihimden memnunum. seni tanımak, seninle uyumak, buluşan gözlerimiz, sohbetlerimiz ve bazen birbir...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"ölümle tek başına yüzleşeceksin, korkmuyor musun?" jimin fısıldadı. işaret parmağıyla yoongi'nin pijaması üzerinden göğsünde yıldız çizip çizip duruyordu. "bileklerini mi keseceksin? yeterince kan kaybedene kadar soğuk fayansları izlersin, dakikalar belki de geçmez. ya da ne bileyim, bir halatı boynundan geçirdiğinde ayaklarını sence kaç kere çırparsın?"
"jimin-"
"hayır yoongi, gerçekten merak ediyorum." sesine yansıyan saf merak, yoongi'yi ürpertmişti. yoongi'nin kendi canına kıymasını kabullenmekten daha öte bir şeydi bu, jimin o anı kafasında kurguluyordu. "yurda dönmeden önceki virajdan mı atacaksın kendini? sence doğrudan denize mi çakılırsın yoksa denize varamadan kayalıklarda can mı verirsin? ondan ona sekeceksin..." jimin bir dirseği üzerinde doğruldu, oyuncak bebeğin gözlerini andıran gözlerini yoongi'nin gözleriyle buluşturdu. "ne kadar derine dalacaksın? vurgun yer misin? ya da vurgun yiyemeden zaten ciğerlerin sönmüş mü olur? acaba yüzeye çıkmak için çabalar mısın?"
"bunu bana neden yapıyorsun?" yoongi canı acırmış gibi söyledi. jimin'in gözlerinden duygu okunmuyordu ama tüm kelimelerini sırf yoongi'yi üzmek için sarf ediyor gibiydi.
jimin "korkmuyor musun?" diye sordu bir kez daha. "tek başına yüzleşmekten korkmuyor musun?"
"bilmiyorum." yoongi gözlerini ondan kaçırdı ve ay ışığı nedeniyle odanın içine düşen ağaç dallarına baktı. "bilmiyorum, hiç düşünmedim."
"fikri bile dört duvar yoongi, fikri bile üstüme üstüme geliyor. çok karanlık ve nefes kesici değil mi?"
yoongi sessiz kaldı, jimin ise bu gece susmamaya yeminli gibiydi.
"zaman daraldıkça uykularıma giriyor. seni ben mi bulacağım yoksa haberini mi alacağım? kanlar içinde mi göreceğim yoksa senin hiçbir zaman yakının olmadığımı beyaz örtüyü kaldırıp bakamayacağımı söyledikleri zaman mı anlayacağım?" soruların ardı arkası kesilmiyordu. "delirir miyim sence? babana falan hesap sorabilirim çünkü?" güldü. "ya da kabullenip öylece adının yazılı olduğu urnayı kucaklarım. bilmiyorum. yaşamadan bilemeyeceğim değil mi?"
"jimin!" diye bağırdı yoongi dayanamayarak. "amacın ne? benimle kavga etmek mi?"
"ne?" jimin sakin tavrını korudu. "seninle neden kavga etmek isteyeyim?"
yoongi birkaç saniye boş boş jimin'in suratına baktı, ardından katlanamıyormuş gibi yataktan fırlayıp pencereyi açtı. içeri giren keskin soğukla "keşke söylemeseydim sana," dedi. "keşke bilmeseydin. ıskalamadığın her tanrı'nın günü beni bundan vazgeçirmeye çalışıyorsun ve bunu öyle yaralayıcı şekilde yapıyorsun ki, yüreğim yeterince katranla dolu değilmiş gibi daha da oyuk açıyorsun."
"ben bir şey yapmıyor-"
"sen beni mahvediyorsun!" dedi yoongi. daha sonra ses tonunu alçattı ve tekrar etti. "sen beni mahvediyorsun. beni, beni seven bir kalple tehdit ediyorsun. ardımda kalacak olmanla tehdit ediyorsun ama jimin, neden anlamak istemiyorsun?"
yoongi yarı sinirli yarı sitemliydi.
"ben bu kararı bir günde almadım, ben bu kararı alana dek her saniye yittim ve geriye benden hiçbir şey kalmadığında bu kararı aldım. dayanamıyorum, anla, zor geliyor yeni bir güne gözlerimi açmak. zor geliyor ciğerimi başka bir nefesle doldurmak ve senin şu aşık gözlerini görmek- çok zor geliyor." yoongi yumruklarını sıktı. "ben yeterince acı çekiyorum, daha fazlasını sen verme."
"ben hiçbir şey yapmıyorum sana." dedi jimin de bir anda öfkelenerek. "ben sana sevgimi veriyorum, buna başka bir ad koyan sensin. seni tehdit mi ediyorum? seni seviyor olmamı tehdit olarak algılayan sensin! hangi aşık sevdiğini toprağa vermek ister, söylesene bana!" yoongi'yi omuzlarından itti. "kim buna göz yumar? kim sevdiğinin tabutunu taşımak ister ya da kim her gün bir kavanoz dolusu külle konuşmak ister?" güldü, sinirleri epey yıpranmıştı. "ben sana acı çektiriyorum da sen bana çektirmiyor musun sanıyorsun?"
yoongi kaşlarını kaldırdı. bu zamana dek jimin'in kalbini kırmamak için uğraşmıştı. onun sivri sözlerini savuşturup durmuş, görmezden gelmeyi seçmişti ama bir tek üzülecek olan kendisiymiş gibi davranması canını sıkıyordu. her gün, her lanet gün gözlerini açtığı an yoongi'yi zor durumda bırakacak türlü türlü sözler buluyor ve bunu farkında değilmiş gibi yapıyordu. onun tenine dokunuyor, kulaklarına şiirler dolduruyordu. gözlerin içine bakıyor, gülümsüyordu. jimin yoongi'nin hafızasında her şekilde yer edinmek istiyordu. zihni bilsin, teni tanısın, gözleri onu arasın, kulakları yalnızca onu duymak istesin... jimin'in istediği buydu ve yoongi onun başaracak olmasından deli gibi korkuyordu.