"seni seviyorum, yoongi min. beni incitecek olmana rağmen seviyorum ve sevmek benim tercihim olmasa da beni incitmene izin vermek benim tercihimdi. tercihimden memnunum. seni tanımak, seninle uyumak, buluşan gözlerimiz, sohbetlerimiz ve bazen birbir...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"sanırım seni seviyorum, yoongi."
"ne?"
jimin'in bir eli yanağındaydı, gözlerini tahtadan ayırıp hemen yan sırasında oturan yoongi'ye çevirdi. öğle yemeğine gitmemişlerdi, sınıfta baş başaydılar ama konuşmuyorlardı. yoongi'nin dikkatini dağıtmamak için dakikalarca suskun kalmış ve bu sırada düşünmüştü. kendince parçaları birleştirmiş, ortaya çıkan resmi garipsememiş ve kolayca kabullenmişti.
gözlerini yoongi'nin yüzünde gezdirdi. küçük dudakları, küçük burnu, küçük gözleri... elmacık kemiğinin üzerindeki beni gördüğü gece, birkaç gün öncesiydi. yanında uyuyordu. kolları arasındaydı, bu gerçekle uyumak yine de zor olmuştu jimin için. başını kaldırıp kaldırıp durmuş, yoongi'nin ifadesini yoklamıştı. benimle uyumaktan memnun mu? her seferinde biraz daha yakındı ve bunu fark ettiğinde ayazdan bile daha keskin nefesleri kendi dudakları arasına sızıyordu. jimin onu oracıkta öpmek istemişti, yüreği neredeyse göğsünden fırlayacaktı.
"sana baktığımda- hayır, seni düşündüğümde kalbim kaburgalarımın arkasında koşturuyor." jimin kollarını sıraya yasladı, başını da kollarına. gözlerini yoongi'den ayırmıyordu. onun biraz şaşkın, çokça korkmuş ifadesine karşı gülümsedi. "ama yine de ne kadar sıçrarsa sıçrasın sana ulaşamayacak değil mi?"
"jimin..." dedi yoongi. sesinden bile korktuğu şeyin başına geldiği duyuluyordu. "ne diyorsun sen?"
"bu çok vahşi bir duyguymuş min," jimin fısıldadı. "aşık olmak? bir erkeğe aşık olmak? söylesem asarlar mı beni?"
"sus," yoongi korkuyla sınıfın kapalı kapısına baktı. kapalı olduğunu biliyordu ama endişe duymuştu bir anda. ya jimin konuşurken biri girseydi? ya duysaydı o sözleri? "sus jimin, konuşma böyle."
"neden? sana aşık olduğumu duymak çok mu üzücü?"
yoongi stresli bir şekilde iç çekti. jimin'in sözlerinin nereye varacağını kestiremiyordu.
"bu yüzden değil. biliyorsun." dedi. "lütfen." ne için lütfen dediğini bilmiyordu. sözlerin gerçekliği mi ağır gelmişti yoksa duyan biri olursa sonuçlarının ağır olacağından mı korkmuştu?
"sana aşık olduğumu fark etmemle birlikte kendimle ilgili bir şeyi de fark ettim," yoongi ile dalga geçiyor olmalıydı. inadına söylüyordu o dikenli kelimeleri sanki. "sana kal diyemeyecek kadar korkak ama seni sevdiğimi söyleyebilecek kadar cesur biriymişim."
yoongi elindeki kalemi sıktı. duymayı hiç beklemediği sözlerdi bunlar. jimin'in kendisine karşı beslediği duygular olduğunu biliyordu ama hiç bu şekilde yormamıştı kafasında. kısa bir zaman sonra öleceğini bildiği birine duyduğu hassasiyet olabilirdi yalnızca. geçmişimde kalacaksın demişti jimin ona. geçmişimdesin, nasıl üzülmem? ince düşünen, şefkat dolu, sevecen biriydi jimin, herkese karşı böyleydi. yoongi'nin aklına nasıl aşk gelebilirdi ki?
"çok yazık," jimin, kendisine üzüntü ve dehşetle bakan o gözlerden kurtulmak için yüzünü kollarına gömdü. ama yine de o gözleri görmeye devam ediyordu ve bu yüreğini parçalıyordu. "sana aşığım ve sonsuza dek birlikte olamayacağız. çok yazık."