"seni seviyorum, yoongi min. beni incitecek olmana rağmen seviyorum ve sevmek benim tercihim olmasa da beni incitmene izin vermek benim tercihimdi. tercihimden memnunum. seni tanımak, seninle uyumak, buluşan gözlerimiz, sohbetlerimiz ve bazen birbir...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
min yoongi ve park jimin arasındaki ilişki, jimin'in ne istediğini bilmesiyle ve yoongi'nin de bunu görmezden gelmemesiyle birlikte değişmişti. daha sık konuşur hâle gelmişler ve bazı şeyleri aşmışlardı. akan zamanı durduramayacakları gerçeği gibi.
"baksana bir," dedi jimin, yoongi'nin yatağına zıplayarak. masasında kitaplara gömülmüş olan yoongi sakin hareketlerle jimin'e dönmüş ve onu dinleyeceğini sözsüz bir şekilde dile getirmişti. "neden ders çalışıyorsun? bunların senin için bir önemi yok nasıl olsa."
"intihar edeceğimi kabullenmen çok kolay olmadı mı?" yoongi gülerek söyledi.
jimin omuz silkti. "bu senin kararın. kendini öldürme desem, öldürmeyecek misin?"
"elbette senin ne dediğin umrumda olmaz."
"e yani." jimin dilini dudaklarında gezdirdi. "söyle, neden ders çalışıyorsun?"
"aptal bir şekilde ölmek istemiyorum herhalde."
"hadi ama."
yoongi kalemini bırakıp sandalyesine yaslanırken bedenini de jimin'e doğru çevirdi. "aklımı meşgul ediyorum sadece. eğer bir şeyler yapmazsam sana verdiğim sözü tutamam."
jimin tek kaşını kaldırdı. "benden önce de çalışıyordun?"
"ne olursa olsun abimin bunu yapmamı istemeyeceğine eminim, kendimi ikna etmeye çalışıyordum. yani... intikam isteğimle savaşıyordum bir bakıma ama bunun beni daha çok yıprattığını abime veda ettiğimde fark ettim."
jimin merakla yatakta dikleştiğinde yoongi sözlerine devam etti.
"sesinin nasıl olduğunu unuttuğumda çok ağlamıştım. bana her zaman masallar anlatan, bilmeceler soran ve beni güldürmek için şakalar yapan abimin sesinin nasıl bir şey olduğunu bir sabah uyandığımda anımsayamadım, çok çabaladım, zihnimin raflarını yerinden oynattım ama yok, sanki geceleyin bir örtü altında sessizce kahkahalar atmamışız gibi, bana hiç doğum günü şarkısı söylememiş gibi- her yara aldığımda geçecek diyerek beni sakinleştirmemiş gibi yok olup gitti onun sesi benden."
yoongi donuk bir tavırla söylüyordu tüm sözlerini, çoktan bunu aştığını gösteriyordu sanki.
"sonra onunla birlikte yaptığımız alışkanlıkları bir bir unutmaya başladım. bir işe başlamadan önce şans getirmesi için uydurduğu bir tekerleme vardı, fark ettim ki aklıma bile gelmiyor. bir kavanoz getirip koymuştu masama, kendime her yeni bir hayal edindiğimde kağıda yazıp o kavanoza atmamı istemişti, baktım da, ondan sonra iki kere falan atmışım. çabalıyordum çünkü. öyle bir vardı ki benim için, yokluğunda bile varlığını yanımda hissediyordum, tam yanımdaydı."
işte son cümlesiyle birlikte gözlerinde bir kırılma oldu, kirpiklerini kırpıştırıp oturduğu yerde kaydı, başını sandalyesine yaslayıp gözlerini tavana dikti.
"bir önceki ev izninde," dedi iç çekerek. "evimizin arka bahçesinde oturuyordum, bunun bilimsel bir açıklaması var mı bilmem ama onun kalkıp gittiğini hissettim, rüzgarı vücudumu deldi, delirdin mi dersen haklısın, ben bile korktum o an, kendime geldim ya da bilemiyorum, onu kendimle yaşatıyordum da hayal dünyamdan çıktım belki de." dedi. "yüzünü unutmuşum ya, korkudan gözlerimi kapattım, kaçıyorum bu şekilde korkumdan ama ben korkarken bile ona sığınırdım, yok, çizemedim bir türlü resmini. olmadı."
jimin derin bir nefes aldı. elleri yumruk hâlini almış, dudakları büzülmüştü tüm dinlediklerinin etkisiyle. ne yorum yapması gerektiğini kestiremiyordu, hoş, buna gerek olduğunu da sanmıyordu ama bir şeyler demeliymiş gibi hissetmekten de kendini alıkoyamıyordu.
yatağın en ucuna gitti, bir elini sandalyeye attı ve onu kendisine doğru çekti. hareketlenmeyle birlikte yoongi başını kaldırdı, jimin onun gözlerine bir saniye bile bakmadan başını kucağına yasladı, kollarını uyluklarının yanına bıraktı. yoongi şaşkınlıkla birkaç saniye kadar jimin'e bakakalmış olsa da en sonunda buruk bir şekilde gülümseyerek ellerinden birini onun saçlarına atıp okşamaya başlamıştı.