04. And I watched as you fled the scene

459 46 9
                                    

İyi okumalar...


"Jeon, naber?" Bar tezgahının ötesinden kolunu okşayan kıza baktı Jungkook. Birkaç kez bara geldiğini anımsıyordu, yüzü yabancı değildi.

"Selam." diye yanıtlarken gülümsedi. Samimiyetten çok nezaket içeren bir gülümsemeydi bu. "Ne içersin?"

"İçmek istediğim şeyi açıkça söylemeli miyim?" Tanıdıktı bakışlar, Jungkook bu bakışlarla sayamayacağı kadar çok karşılaşmıştı. Normalde şu an kıza söyleyeceği cümle çok açıktı, mesai bitişini beklemesini istemeliydi. Ki hepsi de beklerdi zaten. Ama bu sefer neden içinden gelmediğini anlamadı ve araladı dudaklarını.

"Üzgünüm, istediğin içecek bizde satılmıyor. Bira?" Arkasındaki bira dolabını işaret etti. Kız kaşlarını çatarak daha sıkı tuttu onun kolunu.

"Jeon, seni istediğimi söyledim. Hadi ama, neden uğraştırıyorsun?" Kolunu ondan kurtarıp geriye bir adım attı Jungkook. Ona dokunulamayacak bir mesafedeydi şimdi. Gözünün önünden bir yeşil kafa geçtiğinde başını salladı hafifçe. Bir kez daha kıza baktı.

"İstemiyorum, tamam mı? Havamda değilim." Bir Cosmopolitan hazırladı hızlıca. Bardağı kızın önüne bırakırken konuştu. "Bu benden olsun, özür." Kız boş bakışlarla içkiyi alıp dudaklarına götürdü. Onun reddedecek biri olmadığını biliyordu, gözleriyle de şahit olmuştu birkaç kez. Birden bu reddediliş kanına dokundu. Sebebini sormak için öne atılacaktı ancak arkadaşlarından biri seslendiğinde gitmek zorunda kalmıştı.

"Yoruldun mu damgalı?" Seokjin'in alaycı hitabına göz devirdi Jungkook.

"Şunu milletin önünde yapma bari ya. Yorulmadım. İçenlerin çoğu hazır şeyler istiyor zaten." Hyungu bar tezgahının arkasına geçtiğinde kendisine daha fazla sataşılacağını anlamıştı.

"Az önceki kız ne oldu? Neden gitti?" Barmen omuz silkti.

"Gitti işte ne bileyim ben?" Artık Seokjin'in nefesi gerçek manada ensesindeydi. Dudaklarını birbirine bastırması gerekti sövmemek için. "Hyung kes şunu."

"Seninle yatmak için geldi ve reddettin, değil mi? Neden reddediyorsun asalak çocuğum? Gecenin sonunu beklerdi bu kız." Jungkook onun eline bir bardak bira tutuşturdu.

"Al, rahatlatır biraz." Üstündeki bakışlar çekilmeyince göz devirdi bir kez daha. "Ya istemiyorum, havamda değilim, içimden gelmedi işte. Gitsin ne yapayım? Sanki hayatımın aşkını kaybetmişim gibi konuşma."

"Ne biliyorsun yattığın insanlardan birinin hayatının aşkı olmadığını? Ya kaybettiysen? Ya ona hayatta başarılar dileyip gittiysen? Düşündün mü bunu hiç?"

Düşünmüştü. Bunu asla Seokjin'e söylemezdi ama düşünmüştü gerçekten. Ya hayatının aşkına umarım iyi bir hayat yaşarsın diyerek çekip gittiyse diye içi içini yiyordu birkaç gündür. Tuhaf hissediyordu. Her açıdan hayatında ilk defa yaşadığı bir deneyim olduğundan mı yoksa ondan gerçekten diğerlerinden çok daha fazla etkilendiğinden miydi bunu bilemiyordu. İlklerin çekiciliğinin farkında olmuştu hep. İlk olan birçok şey insanı daha fazla, daha içeriden etkilerdi. Ama ya öyle değilse diye de düşünmüştü işte. Belki de gerçekten orada bir şey vardı ve Jungkook onu görebilmişti. Karmaşık düşünceleriyle bir süre daha geçti. Seokjin'i ofisine göndermiş, Bogum'la dalgın bir sohbet edip sarı saçlı çocuk hakkında yalan söyleyerek Taehyung'u korumuş ve belki de yüzden fazla içki servis etmişti. Bogum tuvalete gitmek için ayrılalı beş dakika olmamıştı ki Taehyung yaklaştı bara.

"Hey." diye mırıldanırken suyu ona uzattı, Taehyung'un sahneye çıkış öncesinin rutini haline getirmişlerdi bunu. Bogum'un nerede olduğunu soran Taehyung'a biraz şaşırdı çünkü onu görmediğinden emindi. Ancak sarı saçlı çocuğun söylediğini öğrenince onun da Bogum'u bildiğini anladı. Taehyung ondan bunu gizlememişse gerçekten de bir şeyler hissediyor olmalıydı. Geçiştirerek Bogum'un sadece arkadaşı olduğunu da söyleyebilirdi ancak barda oturan çocuğu sarı saçlı fark ediyorsa öylesine biri olmadığını da öğrenmiş demekti. Jimin'in gelişini sorguladı çünkü mekan bu gece diğer zamanlara göre oldukça kalabalıktı. Jimin kalabalık sever bir tipe benzemiyordu. Taehyung Jungkook'un sorgulamasını ilerideki masayı işaret ederek yanıtladı.

"Biriyle gelmiş, kim bilmiyorum ama..." Az önce gözünün önüne gelen yeşil saçın bir hayalden ibaret olmadığını o an anladı Jungkook. Düzenli olarak onun hayalini gördüğünü sanıyordu. Oysa barın öteki ucunda, bir masada Jimin'le oturuyordu gözünün önünden gitmeyen şahıs.

"Hassiktir ama ya. Bu nereden çıktı amına koyayım?" Taehyung'un ve onlara yakın oturan birkaç kişinin kendine baktığının farkındaydı. Umursayamadı. Gözlerini kısmış, Yoongi'yi izliyordu öylece. Telepatik bir iletişim kurabilse, Yoongi şu an zihninden geçen karmaşayı duyar ve kafasını ellerinin arasında sıkardı muhtemelen. Taehyung'un ideal tipine yaptığı yorumu yarım ağız yanıtladı.

"Evet sorma. Tam benim tipim. Gerçekten ben böyle şansın..." Eğer en yakın arkadaşı sözünü bölmese okkalı bir küfür edecekti.

"Sahneye çıkmam lazım, söyleyeceksen çabuk söyle ne döndüğünü." Yoongi'yle göz göze geldi, tam Taehyung konuştuğu an olmuştu bu. Tekila shot tepsisinden bir tane alıp kafasına dikti. Umrunda değildi, gecenin barmeni oydu ve bu gece dilediği kadar içecekti. Özellikle onun bakışları çok kısa bir sürede şaşkından keskin bir hale geçtiğinde Jungkook'un içmesine kimse engel olamayacaktı.

"O herifi tanıyorum çünkü geçen gün onun altına yattım." dedi bir çırpıda. Sesi Taehyung'un duyabileceği yükseklikteydi ancak Yoongi elindeki içkiyi hafifçe kaldırıp selam verdiğinde kalbinin sesini tüm bar duymuş olabilirdi.


Hikayeyi ben çok seviyorum, umarım siz de seversiniz ya...

Yorumlarınızı ve oylarınızı beklerim efenim.

Drunk on You ~ YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin