+Merhaba, hoş geldiniz.
-Hoş bulduk.
+Öncelikle konuşmamızın sadece ikimizin arasında kalacağını bilmenizi isterim ve bunun için lütfen tüm açık sözlülüğünüzle ve kalbinizle derdinizi bana anlatın ki size yardımcı olabileyim.
-Peki, ilk ve son defa deneyeceğim için size tüm kalbimi açacağım çünkü gerçekten kurtulmak istiyor ve yardım bekliyorum. Sorun şu ki bir ateistim ve ölümden sonrasına inanmıyorum. Eskiden müslümandım, gerçek bir müslümandım. Sanırım hep iyi bir insandım ve öyle olarak kalacağım ama müslümanken hayatım çok daha kolaydı. Bir düşünsenize, yapmanız gereken basit bazı görevler var ve sadece onları yerine getirerek öldükten sonra sonsuz bir zevke kavuşuyorsunuz. Çok kötü günler geçirdiğinizde, sizi ve her şeyi yaratmış olan Allah'a sığınma şansınız var. Bir düşünsenize, bu resmen büyük bir şirketin büyük bir oluşumu olan marketler zincirinin, dünyanın en ücra yerindeki şubesinde çalışan bir kasiyerin, direk şirketin ceo'yla görüşmesi gibi bir şey.
+Hahah, benzetmenize bayıldım.Doğrusunu isterseniz yaşamınızın daha kolay olduğuna hak vermeden geçemeyeceğim ama aslına bakarsanız ben bir deistim. Yani hala sığınacak bir CEO'm var. :)
-Ne güzel sizin adınıza. Umarım hiç kaybetmezsiniz onu çünkü o olmadan hayatın bir anlamı kalmıyor. Yaşam umutsuz ve yararsız bir çabadan fazlası değil. Yunan mitolojisinde tanrıları kızdıran sisifos şöyle cezalandırılır: Bir kayayı bir dağın tepesine taşıması istenir ama dağın tepesine her geldiğinde taşın ağırlığına dayanamaz ve geri düşürür. En baştan tekrar başlar ve bu sonsuza dek böylece sürüp gider.
+Etkileyiciymiş gerçekten de. Sanırım üniversitede görmüştüm bir yerlerde bu hikayeyi. Ne yani, hayat sizin için böylesine boş bir çaba mı ?
-Evet, tam anlamıyla. Yıkılacağını bildiğiniz bir heykeli yapmak için ne kadar uğraşırdınız sırf bir kere görme umuduyla ? Bir gün, bir ay, bir yıl, elli yıl ? Sadece bir anlık mutluluk için o heykele elli yılınızı verir miydiniz ? Sanmıyorum. Kimse o kadar kısa bir mutluluğa ömrünü adamaz ama yapıyoruz. Hepimiz böyle yaşıyoruz. Öldüğümüzde bizimle gelmeyecek her şeye sahip olmak için her şeyi yapıyoruz. Kimilerimiz ruhunu satıyor, kimilerimiz gençliğini vs. Ve bunu yaparken son derece bencil yaratıklar oluyoruz. Bunun için insanları suçlayamam. Biz bir evrimin sonucu buraya geldik ve evrimin kuralı hayatta kalıp,üreyerek neslini sürdürmek. Dünyaya ne şekil veriyor biliyor musunuz ? Öfke. Başka hiç bir şey değil. Dünyaya bugünkü şeklini veren öfkedir. Öfkenin sebebi nedir ? Yaşama arzusu ve şehvet. Aslında evrimin kontrolünden tamamen çıkmadık. O hala bizi ve dünyayı yönetmeye devam ediyor ama sadece ipin ucunu biraz kaçırdı.
+ İnsan olmaktan da mutsuzluk duyuyorsunuz yani ?
- Evet, işin doğrusu iğreniyorum. Belki ruhsal bir sağlık sorunum vardır, ki neye ruhsal sağlık sorunu dediğimiz apayrı bir tartışma konusu, ama insanların bu kadar acımasız olması beni tiksindiriyor. Başta kendim olmak üzere herkesten nefret ediyorum. İçimde akılalmaz bir adalet duygusu var. Haksızlığa tahammülüm yok ve bu insanlarınsa o sahte gayelerine ulaşmak için yapmayacakları adilik yok.
+ Size gayelerinin sahte olduğunu düşündüren nedir ?
- Az önce e bahsettiğim gibi, gayelerinin hiç bir anlamı yok çünkü hepsi silinip gitmeye mahkum. İnsanlar kendilerine sahte hedefler oluşturur ve onlara ulaştıklarında mutlu olurlar ve başka bir hedef oluşturup ona koşarlar. Bunun içindir ki tüm kişisel gelişim kitapları aynı şeyi söyler. Hedefinizi yüksek tutun. Yüksek tutun ki ona koşmak için tüm ömrünüzü harcarken nasıl ve neden yaşadığınızı unutun. Durup, düşünmeye vaktiniz kalmasın. Sizi ayakta tutan umuttur böyle bir durumda. Ki bazen bu umut, o gayeye ulaştığınızda tadacağınız hazdan çok daha büyük olur.Simyacı'daki hacca gitmek isteyen adamın hikayesini biliyorsunuzdur sanırım ?
+Evet, evet biliyorum tabiki de. Çok iyi anladım sizi. Peki bugünlük bu kadar yeter, bir sonraki seansımızda görüşmek üzere.
-Görüşmek üzere..Umarım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
biteviye
Kurgu Olmayanhayatın ve ölümün anlamı üzerine felsefe. Yazdım, yazmasam çıldıracaktım. Beynime üşüşen düşünceler her an, her dakika beni yiyip bitiriyordu. Onları bir kağıda kusarsam, beni rahat bırakacaklarını umdum.