S- *Mırıldanır* İlk kez değil ama son biliyorum elde duran hikayeye dönüyorum. Tükenmiş tarihimiz, kalıntı temsilimiz, kırık köşk sırçasında.
D- *Derin bir iç çeker*Şu gruptan daha fazla söylemişsindir şarkıyı, ha Seza'm duracak mısın artık?
S- Beni biliyorsun, pelesenk oldu dilime işte. Bir yüz yıl daha devam edeceğim böyle.
D- Yandık desene, bir asır çınlayacak kulaklarım sesinle. *bir yandan kahkaha atan Deva etrafına bakınarak konuşmaya devam eder* Ee nerde kaldı bizimkiler? Önden gidin dediler bize ama biliyor musun iyi de yapmışız, gölün kenarındaki en güzel yeri kaptık.
S- Yanında ben varım cancağzım, şans tılsımın. Sen gelseydin bir başına iğnenin düşeceği yer kalmazdı burada. Haksızsam haksızsın de o zaman.
D- Ah Seza. *bu sırada İlkan ve Karaca'yı gören Deva onlara doğru bağırır* İlkan, Karaca! Buradayız. Hadi gelin. *manzarayla mest olan İlkan ve Karaca, Seza ve Deva'ya doğru koşar adımlarla gelir*
İ- Burası, burası çok güzel. Günün bize yaptığı ne kadar zarif bir jest. Teşekkürler beyler.
*karşıdaki ağaçlar arasındaki mağarayı gören Karaca diğerlerine mağarayı göstererek heyecanla konuşmaya başladı*
K- Ölü Ozanlar Derneğindeki mağarayı hatırlıyor musunuz? Olmasın mı bizimde bir mağaramız, olsun olsun. Hatta oldu bile. Aynı amaca hizmet edecekler zaten, bizimki oradan daha havadar o kadar.
*Seza Karaca'ya göz kırpıp gülümseyerek söze başladı*
S- Ya bu bizim aklımıza neden daha önce gelmedi ki, müthiş fikir. İşte izlediği filmden ilham alan Karaca, işte izlediği filmden gözyaşları içinde ayrılan bendeniz Seza. İnsan var insan var ya, ee sen ne düşünüyorsun Deva'm?
*Deva düşünceli bir tonla konuşmaya dahil oldu*
D- Yani bir sığınağımız olacak burası öyle mi?
*ellerini heyecanla birbirine vuran ve sanki bu konuşmaların olacağını önceden bilen İlkan konuşmaya katıldı*
İ- Evet, evet. Ben size bugün hava çok güzel dememiş miydim, güzel kararlar almak için çok güzel bir gün. Sıra Deva'da olduğu için Deva Bey sizi sahneye alalım efendim, açın bize içinizin çiçekli yollarını.
S- *boğazını temizler* Sayın seyirciler, bugün günlerden pazar ve saat 11.17 . Yaz günü. Fakat ısıtmıyor güneş. Bana ait olmayan bir sıcaklığın beni ısıtmayacağını anlıyorum . Nitekim Tanrı'nın gazabına uğruyor bahçem. Elinizi göğüme daldırın. Su çalsın her yanım, kurumuş çiçeklerim uyansın. Üşüyorum, gelin de ben iliklerime kadar ısınayım. Bu kadar uzun girizgaha gerek var mıydı demeyin ve beni daha fazla üşütmeyin Devacığım.
D- Her zamanki gibi utandırıyorsun beni ah Seza. Bugün öyle pek de uzun bir şeyler yazamadım dostlarım, yazdıklarımda öyle ahım şahım değiller. Yani Seza'm öyle ısınmayacak için, ben anca bir meltem gibi değer geçerim.
Öyleyse okuyorum.
dolambaçlı ay ışığı
Uşağın ızdırabı, sadakatiyle örülmüşken tek bir hamle de yok sayılış. Bağırıyordu, bunu ben hak etmedim duyuyor musunuz beni, ben sizin bahsettiğiniz kişi değilim. Böylece vaz mı geçiyorsunuz benden? Adı lekelenmişti bir kere uşağın, asırlarca şüphelenilen ilk kişi olmuştu. Sadakati bir broş gibi narince taşırken üstünde, broş öylece dururken kendisi paramparçaydı. Hakkımı ara diyordu, ben bu bahsettiğiniz değilim. Gözlerine bakıyordu herkesin ama kimse görmüyordu onu. Ona iliştirilen broşu alıp başka birine uzatıyorlar. Bir şeyler yapmayacak mısın? Sahiden mi? Görmüyor musun gerçekten, o uşak sensin.
Dinledikleri metin karşısında ne söyleyeceklerini bilemediklerinden derin bir sessizliğe büründüler. Sessizliği ilk İlkan bozdu.
İ- Bu his nasıl anlatılmalı? Çok merhametli bir his bu, anlatabileceğimi sanmıyorum. Ben de yeni tanışıyorum. Böyle bir şeyin eksikliğini onu tanımadan önce hissetmiyordum.
S- Hakikati kavradıklarında geç kalmış olmaktan hiç mi korkmuyorlar? Böyle yapmasalar olmaz mı?
K- Emek vermek sadece sadece değer bilene yakışıyor, öyle yapacağım ben de. Hakkımı gözeteceğim. Baksanıza uşağa, bu sözlerimi yazarımızın uşağı bize atfetmesinden ötürü söylüyorum. Aciz hissetmiştir eminim, insanın ellerinin kollarının bağlanmasının ne denli ızdırap verdiğini bilirim.
S- Haklısın Karaca lakin uşak yalnız ama biz bu fırtına da yalnız değiliz.
D- Galiba bu fırtınalarımızla yaşamayı öğrenmemiz gerek. Ah, siz olmasaydınız fırtınalarımı inkar etmeye devam ederdim muhtemelen. Bir deniz feneri aramak şöyle dursun, suyun o keskin soğuğuna bile alışırdım. İyi ki varsınız dostlarım iyi ki.
Ürperti. İrkilerek doğruldum yataktan. Kabus değildi gördüğüm bunca zamandan sonra şifa gibi gelen o rüya. Rüyanın ardından gelen o tatlı kokuya doğru yöneldiğimde yastığımın yanı başında, hemen başucumda pembemsi bir sakura ile karşılaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA : ZEVAHİR İLE BATININ ARAFINDA
FantasyGördüklerimiz bize yeteri kadar bilgi vermez. Bildiğimizi sandıklarımızın bile görünmeyen sırları olabilir. Mavera kısacası görünenin ötesini; yaşamın ardındakileri bulmak isteyen, araştıran kişilerin hikayesi. Karanlığa hapsolmuş bir zihin... Sevgi...