Pıtırcık'ın gösterdiği görüntüler şu şekildeydi:
İlkan bir anda oturduğu yerden ayağa kalktı. Solgun olan yüzü bir yandan heyecanının izlerini taşırken bir yandan da korkunun izlerini taşıyordu. Rüzgarda kalmış bir yaprak misali titrerken pencere ile karanlık köşedeki delik arasında gidip geliyordu. Bir müddet sonra karanlık deliğin karşısında durdu. Titreyen ellerini göğsüne bastırdı gözlerini sımsıkı kapadı, derin bir nefes aldı. İleriye doğru birkaç adım attı. Ne dediği anlaşılmayacak kadar kısık bir ses tonuyla birkaç sözcük söyledikten sonra yere yığılıp kaldı. Baygınlık geçirdikten sonra etrafındaki karanlık zincirler daha da belirginleşti. İlkan'ın vücudundan ise karanlığı yırtarcasına ışık yayılıyordu.
Karanlık ile ışığın mücadelesi.
Çok geçmeden karanlık zincirler belirginleşmekle de kalmadı ve İlkan görünmeyecek şekilde onun etrafını sarmaya devam etti. Karanlık ışığa galip gelmişti. Ortam zifiri bir karanlığa büründü ve biraz önce İlkan'ın olduğu yerden mavi kelebekler pencereye doğru uçuşup geceye karıştılar. Ondan geriye büyük bir boşluk kalmıştı.
Görüntüler sonlandığında Pıtırcık odada bir tur uçtuktan sonra Karaca'nın dövmesindeki yerine geri döndü. Odada büyük bir sessizlik hakimdi. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu. Karşılaştıkları bu durum karşısında her biri ayrı ayrı düşünceler içinde boğuluyordu.
Deva'nın içindeki haykırışlar şu şekildeydi:
Kahrım, kalbimin aşamadığı. Dizlerim dövüyor yeri, içimde ne varsa savruluyor her bir yana. Sendeleyen zihnim, ne duyduğunun idrakına bir türlü erişememekte. Her seçimin aynı zamanda bir vazgeçiş olduğunu anımsıyor, yaşadığım şu saniyeleri anlamlandırmaya çalışıyorum.
Sancının elleri boynumda, nefesim kesiliyor. Ah Tanrım, bu yüce fedakarlıktan kalanlar kesiyor tenimi. Bu ızdırap aşındırıyor bana ait olan her ne varsa. İlkan, ağrıyan yanım. İlacım, dermanım. İçimin yeli, çok ağır duyduklarım. Sözlerimin dengi değil halin, haddimi aşıyorum yine. Yine sığmıyorum hiçbir kalıba. Gözlerim, yeislerle bezenmiş soğuk mermer. Bundandır kimsenin içlerinde aşina tek bir iz bulamayışı. Sana değmediğinde gözlerim dokunduğu her yanı dondurur. Sana varana değin söküklerimi sahte iplerle düğümledim. Yamalarımın izahını bile yapamadım. Karıştı her şey, gördüklerimle çıkan izdihamın variyetini bastıramadım.
Yakmak, yıkmak istiyorum. Ne çıkarsa önüme sana ulaşmama engel olacak, hepsini kavurmak istiyorum. Yok olsun dünya, kopsun benden sonra tufan. Ben senin olayım, sana varayım da tersine dönsün cihan. Kalbim bana gelememenin, sana gidemememin eksikliğinden öylesine ağırlaştı ki ben nefes bile alamıyorum. Senin için ilahi kitabın sözcüklerini çalmayı denedim. Üzerime kondurulmuş bu kelimelerin dilimde sakil duracağını bile bile dilendim. Affedilir gibi değildim. Fazlasını istemeye de hakkım yoktu. Biliyorum, yalnızca günahkâr olan benim. Günahkâr olanı istedim. Ve sonunda avuçlarımda kalanlar binlerce mavi kelebek.
İlkan, İlkanım yolumu aç. Sana geleyim, bana yine ışık tut. Ben sensiz bir harabeyim.
Bu kekre dünyada, yazık geçit yok aşka.
Bir şey yok paylaşacak acıdan başka.
Karaca'nın dostu için içinden geçirdikleri ise şu şekildeydi:
Haykır Karaca, boğazın yırtılırcasına. Matem aceleye getirilmez diye cılız bir sesle direnmiş sonra kenetlemiştin çeneni. Çöz o çenenin bağlarını. Haykır ve yerini belli et. Zaman geçtikçe çürüyen zihnimle, üzerime sinen matemle boğuşurken kırılan camın sesini duyuyorum. İçeri sızan ayaz, senin kokunu getiriyor. Daha idrak edememişken gözlerim bu sefer ısıtmayan yangını seyrediyordu. Her yer cayır cayır yandıktan sonra yağan yağmur gibiydi durmaksızın akan gözyaşlarım, biriciğim gözlerimin önünde harlanırken ateşlerde öylece kalakaldım. Ben şimdi nasıl nefes alacağım dolarken burnuma biricik dostumun dumanı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA : ZEVAHİR İLE BATININ ARAFINDA
FantasiGördüklerimiz bize yeteri kadar bilgi vermez. Bildiğimizi sandıklarımızın bile görünmeyen sırları olabilir. Mavera kısacası görünenin ötesini; yaşamın ardındakileri bulmak isteyen, araştıran kişilerin hikayesi. Karanlığa hapsolmuş bir zihin... Sevgi...