Bakmasını bilen her göz sadece bedene işlediği söylenen soğuğun ruhuma sirayet ettiğini görürdü. Oysa o doktorun ayak izleri sımsıcaktı. Yürüdüğüm yol ise uçsuz bucaksız, artık onun izleri belirsiz. Lekesiz duran o bembeyaz duvarlara tutuna tutuna zihnimdeki hengameye yanıt arıyorum.
Altımdaki zemin geniş ama doyumsuz. Sabitlenemeyecek kadar yitiriyorum dengemi. Altımdaki beton tayin edemeyeceğim kadar kimliksiz. Kimliksiz ha, bana kimliğimi katacak o adam yok. Görüyorsunuz değil mi, üzerime yıkılan benden başkası değil.
Dışlandığım yer ise bana asırlar kadar uzak geliyor, doktorun o uzaklara gidişi beni böylesine yalnızlaştırışı canımı sıkıyor. Anlayamıyorum.
İdrakımın sınırlarını aşan yalnızlığım yadsınıyor öyle mi? Görmüyor musunuz, zararsız sayılan hiçe en yakın aralıktayım.
Yine de aralığın ardında görülen o deftere tutunmalıyım. Adı içimde bir yerleri sızlatıyor, sahi üzerindeki şekillere ne demeli. Esen bir rüzgar ürpertiyor içimi, kalkıp pencereyi kapatmalı artık suyunu sıkmalıyım kurumuş kağıtların. Kağıttan sızanlar doyurmalı beni, bir ışık tutsun biri yoluma. Bir ışık mı, bir ışık ha..
Kaç gün kaç gece o odaya benliğime zincirledim kendimi? Kaç gün karanlıkta bıraktım benliğimi? Bir ışık hüzmesi ulaşmışken kalbime ona tutunmamak olur muydu? Sessiz duvarların ardındaki çığlıkları duyuyordum her adımımda..
Peki doktor nereye kaybolmuştu? Ben yeni yürümeyi öğrenmiş bir çocuğun ilk adımlarıyla onu ararken o beni görmeden hızlıca yanımdan uzaklaşıp gitti. Ona seslenmeme bile fırsat vermeden uzaklaştı. Peşinden koşmak istedim ama ulaşmak mümkün değildi. Yakınlarda buruşuk yüzlü, asık suratlı bir hasta bakıcı belirdi. Onun kolundan tutup doktorun nereye gittiğini sordum ama yanıtı beni hiç de mutlu etmedi. Doktor birkaç günlüğüne şehir dışına gidiyormuş.
İşte bulutlar yapmıştı yapacağını ve ışığımı kesmişlerdi. Elimdeki son ipucuna geri döndüm. Defterdeki simgeler hiç de yabancı değildi. En iyisi her köşesi umutsuzluk kokan bu hastaneden çıkıp kütüphaneye gitmekti. Yola koyulmuşken tamamen siyahlara bürünmüş biri bana çarptı ve hızlıca yanımdan uzaklaştı.
Defter elimden düştü ve rastgele bir sayfası açıldı. O da ne? Bir ışık mı? Hayal görüyor olmalıyım. Defterden düz bir çizgi gibi bir ışık mı yayılıyor? Bu ışığı takip etsem, sis perdeleri aralanır mı? Kimse umursamıyormuş gibi bu ışığı. Yoksa benden başkası bu ışığı göremiyor mu?
Ben düşünürken defterde farklı bir alfabe ile yazılmış bir yazı belirdi ama okuyabiliyordum. Gözlerime inanamıyordum. "HAREKETE GEÇ!" yazıyordu. Bilinmezliklerin arasından benliğim beni çağırıyordu. İşaretler ortadaydı. Kalbimin sesi kulaklarımda, ışığa doğru gitmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA : ZEVAHİR İLE BATININ ARAFINDA
FantastikGördüklerimiz bize yeteri kadar bilgi vermez. Bildiğimizi sandıklarımızın bile görünmeyen sırları olabilir. Mavera kısacası görünenin ötesini; yaşamın ardındakileri bulmak isteyen, araştıran kişilerin hikayesi. Karanlığa hapsolmuş bir zihin... Sevgi...