Bölüm Dokuz

3.3K 214 36
                                    

"Eğer soktuğumun elini üzerimden çekip soktuğumun kapısını açmazsan, sana öyle bir sokarım ki, patronunun oğlunun kıçına tüfek sokulmuş bir şeklde ölmesinin sebebinin kendin olduğunu anlayamadan, sokulmanın etkisiyle şiddetli sokulmadan geberirsin."

Fırtına öncesi sessizlikle sakince söylediğim sözler, kafam kadar kasları ve terminatör misali siyah gözlükleriyle karşımda adeta 'Ben malım, gel beni sik!' diye bağıran mal ifadesiyle bana bakmakta olan korumaya hiç etki etmemiş gibiydi. Kısa boyuma ve çocuksu görüntüme tüm gücümle sokmak istesemde, bütün sokuşlarımı takım elbiseli hayvancıl hayvana harcamaya kararlıydım. Aksi takdirde içeri giremeyecek, Kyungsoo'yu durduramayacak ve sonsuza kadar hapislerde çürüyecektim. 

Turuncu tulumlu, izbandut adamların pis bir sırıtışla üstüme doğru gelişini ve benim anında iki elimi kıçıma koyup ağlamaya başlayışımı hayal edince titrememe engel olamadım. Kıçımı ve canımı seviyordum, dolayısıyla o eve girecektim. Bedeli benim güzel sokuşlarımın insanlık dışı varlıklara harcanması olsa bile.

"Yani istediğin bu mu?" dedim pis bir sırıtışla adamın üstüne doğru giderken. "Sana birisinin girmesini bu kadar çok mu istiyorsun, huh?"

Terminatör adam ilk defa bir duygu belirtisi gösterip kaşlarını çatarak, "Siktir oradan velet!" diye bağırdı. İşte buydu, adamın dikkatini çekmiştim!

Hiç beklemeden elimle gökyüzünü gösterip, "Bak kuş!" diye bağırdım. Terminatör adam refleksle gösterdiğim tarafa bakarken sinsice sırıtarak elimle çenesine vurdum ve etrafından dolaşarak büyük eve doğru koşmaya başladım. Terminatörün bozuntusunun çığlığını duyarken kahkaha atmaktan kendimi alamamıştım. 

Bu numarayı Luhan bir çok kez yapardı bana, ve nasıl bir mallık nirvanasına ulaşmışsam artık, her seferinde de kanardım. Gökyüzüne fazla yüksek bir açıyla baktığınızda ister istemez diliniz dişlerinin arasına geliyordu ve biri çenenize hızla vurduğunda-BAM! Serçe parmağınızı masa ya da kapı kenarlarına vursanız, parmağınızı demir kapıya sıkıştırsanız, hatta ve hatta annenizin o meşhur terliklerinden yeseniz bile bu kadar acıtmazdı. O derece bir acıydı yani dil acısı.

Daha fazla dayanamayarak arkamı döndüm, çenesini tutarak iki büklüm olmuş adama baktım kıkırdayarak. Parmaklarımla burnuma bastırarak nanik işareti yaptım ve, "Enayi, enayi, enayi!" diye zıpladım neşelice.

Sonra daha fazla beklememeye karar vererek arkamı dönmüştüm ki, sol omzumdaki boynuzlu, dedikoducu ve çekirdek çıtlatan mahalle karısı sırıtarak beni dürttü. Bir an duraksadım, bu karıya uyduğumda hep başıma boktan şeyler geliyordu, fakat şuan önerdiği şeyi gerçekten istiyordum, hep bunu söyleyebileceğim bir an beklemiştim. Daha fazla dayanamayarak tekrar arkamı döndüm ve "Oh olsun, böyle çarpılırsın işte!" diye bağırdım büyük bir zevk duyarak. "Ulan çocuğum olsan, cebine ekmek koyar, caminin tuvaletine kilitleyip çarpılmanı beklerdim ahahahahahhahahahah ya da boynuna satılıktır tabelası asıp pazara bırakıp kaçardım, ya da kadın kıyafetleri giydirip hapishaneye atardım, sabaha kadar party hard yapardınız artık ahahahabhahahahsjhsfkjfhgj-"

Kendimi ve amacımı kaybetmiş bir şekilde hem güler hemde arkaya doğru gerilerken, bir anda çarptığım sert cisimle öne doğru sendeledim, aynı anda iç sesim, 'Şimdi sıçtın pikaçu!' dedi kötü adam kahkahaları atarken, 'Arkadaşı geldi işte, sike sike sikecek olum seni aahahahaha!' 

Bir insanın iç sesi bile mi kendisine düşman olur be amına koyayım?

Korka korka arkamı döndüğümde, uzun, siyah ve dalgalı saçların iki taraftan döküldüğü yakışıklı yüzü, hafif yapılı vücuduyla her zaman ki gibi sert, soğuk, salyamı akıtacak derecede yakışıklı ve uzun görünen Chanyeol'ü görürken, rahat bir nefes almadan edememiş ve salakça sırıtmıştım. Fakat sonra çatık kaşlı yüzünü görmemle yerime sinmem bir olmuştu.

Ball//baekyeolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin