✃X

256 32 18
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hiç tanımadığını düşündüğün bir insanla ansızın bir bağ kurabilirdin. O bağ zamanla güçlenir kırılmaz bir hal alırdı. Bazen de en çok tanıdığını düşündüğün insandan asıl yaralayıcı darbeyi yerdin. Öyle bir düşerdin ki bir daha toparlanamayacağını düşünürdün ama bunda da yanılırdın. İnsan düşerdi ama ne olursa olsun tekrar toparlanmanın bir yolunu bulurdu.

Jaemin ile ilk karşılaştığımız anı hatırlayınca buruk bir şekilde gülümserken kendimi buldum. Çok basit herkesin başına gelebilecek bir çarpışma yaşamıştık ama o zaman ikimizin de ters günü olduğu için neredeyse bir kavgaya tutuşacaktık. En azından ben. O gün gerçekten çok öfkeliydim ve Jaemin ile çarpışınca bir anda tüm sinirimi ondan çıkarmaya çalışmıştım kim olduğuna bile bakmadan. Ama o her zamanki gibiydi. Ağır başlı bir şekilde hatasını kabul ederek bende özür dilemiş ve beni bir nevi kendi çirkefliğimle orada bırakarak gitmişti yanımdan. O gittikten bir süre sonra daha git gide silinen varlığının hayaletine bakmıştım.

Bir çatıda ikimiz de sırt üstü uzanmış gökyüzüne bakarken zamana bir kez daha hayret ediyordum. Nasıl, diye geçirdim içimden. Oradan buraya nasıl gelebilmiştik ama kafamı biraz çevirip profiline baktığımda bedenlerimiz arasında kısacık bir mesafe olsa da ruhlarımız arasındaki kilometreler kaçınılmaz bir şekilde bize bakıyordu.

"Nell ile nasıl tanıştın?" diye sordum daha fazla dilimde tutamayarak.

Onun adını duymasıyla bile bedeni gerilmişti. Ceketini çıkarıp bana verdiği için bir tek gömlekle kalmıştı ama sırtını buz gibi çatıya yaslarken üşümüyor gibiydi. Şimdi etrafımı saran bir erkek parfümü ve onda kalıcılık yaptığına inandığım hafif bir kahve kokusu usul usul salınıyordu sanki.

Uzun kıvrık kirpiklerini kırpıştırarak açtı. Güzellik merkezlerinde tüm günümü geçirip de elde edemediğim kirpiklerin onda doğuştan olması katlanılır gibi değildi. Çene hattı bir bıçak keskinliğindeydi. Biraz çenesini kaldırdığında daha da sivrilerek ay ışığının altında dokunsam kesebilecekmiş gibi parlıyordu. Esmer sayılabilecek bir teni vardı ama mükemmel değildi. Küçüklükten edindiği belli olan birkaç silikleşmiş yara izini görebiliyordum. Programı olmadığı sürece makyaj yapmıyordu ve asıl yüzü bu kadar güzelken pudraya bulayarak bir hayaletten farksız yapmalarına anlam veremiyordum. Sık tıraş olduğu için çenesi biraz tahriş olmuş gibiydi ama bu aralar geri dönüş için hazırlık yaptıklarından olsa gerek sık tıraş olmuyordu. Şu an da çenesinde ve favorilerinin uzandığı yerde sakalları çıkmaya başlamıştı.

Duymayı beklemediği sorum üzerine kısık bakan gözleri beni bulduğunda kafasını çevirmişti. Boynunda bir köprü gibi uzanan kasın üstünde bir damarın seğirişini gördüm. Bu bakışların üstüne "Merak ettim sadece." Diye mırıldandım olabildiğinde umursamaz bir şekilde. "Tabii anlatsan ben de kendimle ilgili bir şeyler söylerim belki. Benim keseme ne kadar atarsan aynı şekilde karşılığını alırsın." Yüzümü tekrar göğe çevirdiğimde profilimde gezinen bakışlarının ağrılı ile baş etmek zorunda kalmıştım.

Dancing Under Red SkiesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin