Merhaba 'Sen'
Adın her neyse, hayatın neyse ya da adın ne anlam iceriyorsa bir tek sana merhaba. Ben DORUK ARAS. Hem her şeyin doruğunda hem de iki ülkeyi birbirinden ayıran o nehrin adındayım. Adım kaderim, adımlarım ise onu değiştirecek tek kudretim...
Benim hikâyem anaokulum ile başlıyor...Anaokuluna başladığımda 5 yaşındaydım. Beni diğer cocuklardan ayıran özelliklerimin fark edildiği yaşım. Çocukluğumun alt üst olacağı yaş. Halâ cevabını bulamadığım tek bir şey var! Doğduğumuz günden itibaren bizlere verilen isimler de dahil, sahip olduğumuz ya da olmadığımız yeteneklere ve özelliklere neden sahibiz ya da neden sahip değiliz. Peki bunlar bizlere verilen birer lûtuf mu yoksa lanetlendik mi? Ben bunun cevabını yirmi beşli yaşlarımda anladım... Nasıl mı? Anlatayım ama öncesinde bi' içecek al, en sevdiğin müziği dinle, geriye doğru yaslan. Benim, sen olduğumu düşün, derin bir nefes al...
Yaşıtlarımdan farklıydım ben. Her hareketim bir sonraki ile hem çok uyumlu hem de yine bu uyumu çürütecek şekilde zıttı. Çok geç yürümüşüm ben, çok geç konuşmuşum, çok hiperaktif ve çok çekingenmişim bir de bu durumu red edecek şekilde fazla saldırgan. Küçük yaşıma rağmen fazla girişken ve çok bilmiş diye tabir edilirmişim. Annem; oyun anlayışın çok sert oğlum derdi, hatırlıyorum. Bende küçük ve sakin hareketler yoktu, içimde dizginleyemediğim bir enerji vardı. Büyük hareketlerimin beni daha iyi ifade edebileceğini düşünüyordum. Annem; 'Burcu' adı gibi mis kokusu, uzun cikolata kahve saçları, beyaz teni, kahve göz rengi, pamuk kalpli güzel annem. Kim olursam ya da nasıl olursam olayım beni hep şefkatle sarardı. Ben sadece onun kollarında sakindim sadece onun gözlerinde güzeldim sadece onun kalbinde bir taneydim. Babam,'Resul' sarışındı, bal rengindeydi gözleri, yüzünde kirli sakallar vardı. Beni güçlendiren, koruyan, oyun arkadaşım ve kahramanım güçü babam. Adı Resul ama annemin tabiri ile babamın gerçekten ismiyle hiçbir alâkası yoktu. Hatta daha çok, sürekli sorgulayan deistlik inancına daha yakın bir düşüncesi vardı. Babam, anneme sürekli
"Burcu bu canavarın enerjisi neden bitmiyor?" derdi. Gerçekten sığmıyordu içim içime.İnsan ilişkilerinde çok başarılıydım. Benden 11 yaş büyük ama ailemizin en küçüğü Buse teyzemin tüm hayallerini dinledim. Onu dinlemek güzeldi eğlenceliydi. Güney kore hayalleri kuran, beğendigi idollere aşık ve karşınıza almak istemeyeceğiniz kadar hırslı bir fandı. Onun idolüne olumsuz bir yorum yapamazsınız savaşa gider gibi giderdi elleri klavyeye, gözlerinden alevler çıkardı. Yazarken diğer yandan da sövebilir, hışımla volta atabilir, bi' anda ince tiz çığlıklara boğulabilirdi. "Doruk Aras!" diye bağırdı bi gün, bana döndü ve sinsi sinsi benim boyuma eğilerek kısık bir ses tonuyla
"Adres alacağım, toplarını, arabalarını, askerlerini al kavgaya gideceğiz. Bu oppacı benim kocama yavşıyor." dedi. Onun yanıbaşında kahkahalara boğuluyordum.
Annem ve babam çalıştığı için her sabah beni ve yeni doğan 5 aylık kardeşim Alya Deren'i anneannemlere bırakırlar akşamları da gelip alırlardı. Anneanneme 'Nene' derdim o benim kara dut nenemdi.Anaokulunda sıradan bir gündü, değişik aktiviteler yapıp eğleniyorduk. Ama bi eksiklik vardı yeni gösterilen her şeye hakimdim ve o dönem benim bulunduğum sınıf ile ilgilenen Handan öğretmen ile paylaştım bunu. Söz hakkı aldım ve
"Öğretmenim ne zaman daha farklı düşündüren ve bunlardan daha zor şeyler öğreneceğiz?" dedim. Handan öğretmen şaşırmıştı. Bu konuları ilk defa çizdiğini ve evde annemle öğrenmis olabilme durumumu sorgulamıştı. Bende ona hayır dedim ilk defa karşılaştığımı ama mantıken bana çok basit geldiğini söyledim. Handan öğretmen
"Peki; Doruk Aras'cığım bana biraz yardım eder misin, senin için zor ne demek ya da bana ne tavsiye edersin? Neyle daha çok ilgilenirsin ne konuşalım ya da ne yapalım senle?" dedi. Heyecanla hemen cevap verdim
"Matematik, Tarih mesela ya da makinalar üzerine konuşabiliriz. Bilgi işlem de olabilir geleceğin mesleği sonuçta." Handan öğretmen, cevabım karşısında çok fazla şaşırmıştı. Açık kalan ağzını kapatıp büyüyen gözlerini kafasını sağa sola çevirdikten sonra düzeltti. Elleriyle yüzümü tuttu kendi yüzünü bana yaklaştırdı ve
"Beni burada bekle Doruk Aras, hemen döneceğim." dedi.
Büyük adımlarla sevinç ile sınıftan çıktı. Sınıfa geri döndüğünde yanında okul müdürü Tayfun abi, (aynı zamanda matematik alanında uzman ödüllü bir eğiticiydi). Rehberlikçi Sevgi abla(başta tarih olmak üzere felsefe ve kimya hakkında ileri düzeyde bilgisi de vardı). Onlarla biraz konuşup birkaç test çözdükten sonra. Sevgi abla bana döndü ve
"Tatlım sen çok zeki bi çocuksun şu an seninle 3. Sınıf sorularını çözdük o nedenle sana bu sınıf yetersiz kalıyor. Yarından sonra senin bilgi düzeyini anlayana kadar dereceleri yükselterek bunu yapmaya devam ederiz. Senin dereceni anladıktan sonra da o sınıfta devam etmeni sağlayalım. Böylelikle daha sağlıklı bir eğitim almış olursun..." Gülümseyerek "peki" dedim.
"Biz bu durumdan ailene bahsedeceğiz. Seni tebrik ediyorum" dedi. Daha sonradan Tayfun müdür, Sevgi abla, Handan öğretmen sınıftan ayrıldılar.Okul bitmişti. Evime gitmek icin okulun bahçesinde servisi beklerken sesler duydum kafamı sağa sola çevirdim ve Tayfun müdür saklandığı duvarın arkasından bana seslendi
"Doruk Aras, şşt Doruk gelir misin?" dedi. Hızlıca yanına koştum.
"Efendim Tayfun abi..?" dedim. Tayfun abi de bana,
"Doruk Aras'cığım aslında ben biliyorum ama benim arabada bi sıkıntı var. Bak bakalım sen çözebilecek misin?" dedi. Sorunu sordum anlattı kaputu açtık baktım 2 dakika sonra kapattık, direksiyonun başına geçerek marşa bastı ve araba çalıştı.
Tayfun müdüre dönüp gülümseyerek konuştum
"Kolay yerden sordun Tayfun abi, akü de temassızlık varmış onu sıktım ama sen benden daha güçlüsün sende iyice bi sıksarsın." dedim.
Servisim kornaya bastı koşarak bindim ve eve doğru yola koyulduk.Bazen rahatsız olsam da seslere karşı duyarlılığım daha gelişmişti, acı ve ağrı eşiğim normalden çok üst düzeydeydi. Güçlü konsantrasyon ve uzun süreli dikkat yeteneği. Başta matematik, fizik, kimya, tıp, olmak üzere çizim, makinalar, arabalar, ucaklar hakkında da ilgim ve bilgim vardı. Beni gözlemleyen, keşveden ve hayretler içerisinde izleyen güzel ve sevecen Handan öğretmen, öğretmenim. Benimle birkaç ay özel olarak ilgilendiler kendi gözlemlerini yapıp kesin emin olduklarında ise ailemle konuştular. Handan öğretmen benim için ailemden onay almadan yaşıtlarından daha zeki olan çocukların gitmiş olduğu okuldan birkaç yetkili ile görüşüp benden bahsetmiş. Amacı daha iyi, kapsamlı bir eğitim almamdı aslında. Aylar sonra Üniversite düzeyinde bilgiye sahip olduğum gözlemlendi.
Ailem okula çağırıldı. Onlar geldikten sonra küçük yaşıma rağmen girmiş olduğum tüm testleri başarı ile geçtim. Ben bi dahiydim amaa haddinden fazla ve normalin çok üstünde bir dahii. Ne kadar mı üstünde...?
Fark edildikten çok kısa bir süre sonra devlet adı altında ailemden zorla alındım. Ama kurum ve kuruluşun devlet ile ilgisi ve alakası yoktu.O aksam her zaman ki gibi bir akşamdı kardeşim uyumuş annem ve babamla eglenceli zamanlar geçiriyor hatta sandalye kapmaca oynuyorduk gülüşüyor ve eğleniyorduk. Kapımız çalındı, babam kapıya doğru gitti ve açtı. Bi süre babamdan ses gelmeyince, annem de kapıya doğru yöneldi. Annem bana dönüp
"Sen burada bekle bakalım Doruk Aras." dedi. Arabalarıma doğru gittim. Annemin de gitmesiyle babamın sesini duydum.
Babam "Doruk Aras'ı götür!" diye bağırdı kapıdaki takım elbiseli 5 adam zorla içeriye girip bana doğru yöneldiler. Annem önüme geçerek "siz kimsiz neler oluyor?!" dedi. Kendisine Horoz diye hitap edilen adam
"Oğlunuz için geldik bu küçük bey efendi artık devlete ait onu alıp gideceğiz karşı koymazsanız canınız yanmaz lütfen zorluk çıkartmayın." dedi.
Annem "Canlı kanlı bi çocuktan bir eşya gibi bahsediyorsunuz. El koyduk alıp gideceğiz de ne demek? Ben polisi aramadan çıkın gidin evimden!" dedi.
Adamlar offflayıp puflayıp anneme bakarak söylenmeye başladılar
"Hep aynı şey, her aile aynı, bi evden bi çocuğu sakince alıp götüremedik." dediler ve beni almak için hamle yaptıklar. Annem ve babam bu 5 adama kemikleri kırılana kadar direndiler. Evin içinde başlayan şiddet beni kucaklayıp götürmeye calıştıklarında bahçemizde de devam etti. Evden kendilerini bir hışımla dışarıya atan, kanlardan yüzlerini göremediğim annem ve babam çığlıklar atarak beni bırakmaları için direniyorlardı. Babam güçlü ve sağlam dövüşürdü bunu fark ettikleri için 4 adam babama saldırırken 'Sarı' lakaplı o sıska adam anneme saldırıyordu. Annemin feryatları ve çığlıkları kulaklarımı kanattı, babamın çaresizliği gözlerime mil çekti. Uğradıkları şiddete hiçbir insan yüreği katlanamazdı. Muşta, bıçak, sopa... Beni bindirdikleri arabanın sonuna kadar açık olan o kapısından gözlerimi bile kırpmadan herşeyi izliyordum bu adamların aileme neler yaptıklarını, yüzlerini, isimlerini asla unutmayacaktım ama onlar da beni hep hatırlayacaklardı. Annem ve babam son bi can havliyle karşı koymak için ayaklandılar. Tekmeler tokatlar yumruklar hızlı hızlıydı ama ben olayları ağır cekimde izliyordum. En son araçtan çıkardıkları bir beyzbol sopasıyla babamın ayaklarını kırdılar. Babam yine de bağırıp sürünerek karşı koymaya çalıştı. Annemi saçlarından tutup sürekleyerek salıncak direğine bağladılar. Fiziksel çektikleri acı içlerinde oluşan o büyük korkuyu perdeleyemiyordu bu nedenle direniyorlardı. Kalabalıklaşan etrafa silah doğrultup sakın karışmayın diye tehditler savurdular. En son hatıladığım, güzel annemin bakmaya doyamadığım yüzüne aldığı tekmeyle yere yığılmasıydı. Son bi nefesle kafasını yerden kaldırıp "Doruk Aras kaç!" diye bağırdı ikisi de kan revan içindeydi. Ben sadece izliyordum. Yerinde duramayan ben, gözlerimi bile kırpamıyordum. Bu 5 adam Onları dövmekten yorulmuşken biri bana doğru yaklaştı ve açık olan o kapıyı sonuna kadar kapattı. Adamların isimlerinin sırasıyla, Porsuk, Ahmo, Uzun, Horoz ve Sarı olduğunu öğrendim. Bu 5 adam beni öldürmedikleri icin cok pişman olacaklardı. Kapıyı kapatan Ahmonun gözlerinin içine baktım ve yanağımdan süzülen bir damla gözyaşı ile birlikte;
"Ben Doruk Aras, 6 yaşındayım ve Fenerbahçeliyim, büyümeme izin verme." dedim.
Ahmo olacaklardan habersiz bana gülümsedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım
Action"Bana sonradan pişman olacağınız şeyler yapmayın. Çünkü ben affedecek kadar iyi biri değilim..."