~Arkadaşlar gittikçe büyüyoruz, bu mükemmel. Rakamlar büyüdükçe benim de hedeflerim büyüyor. Şimdilik keyifli okumalar diliyorum. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Sizleri çok seviyorum hepiniz iyi ki varsınız.
Çınar etrafındaki çocukları gördükçe daha da kederleniyor, Eski günlerini özlüyordu. Eskiden ne de mutluydu öyle. Ona zarar veren kimse yoktu. Arkadaşları vardı. Bazen keşke bende çıkan yangında onlarla beraber yok olsaydım diyordu. Ama bilmiyordu ki o ilahi bir güçle korunuyor.
Gözlerimi nihayet açtığımda kaç saattir uyuduğumu asla kestiremiyordum. İki gözümüde tavana dikmiş hiç kırpmadan bakıyordum. Nerdeydim? Bi anlık uyku sersemliğiyle her şeyi unutmuştum derken anlık olarak bütün olan biten gözümün önünden ışık hızıyla geçip hatırlamama neden oldu. Tavan rengarenk iç içe geçmiş halkalarla süslenmişti. Bu kadar renk neden vardı?
Çok gözümü yormuştu. Yatakta doğruldum ve biraz oturdum beynim çalışmıyor, sanki bitkisel hayata girmişim gibi hissediyordum. Aniden istemsizce yataktan kalktım ve boy anasının önünde buldum kendimi.
Adeta bir kavgadan çıkmış gibiydim, belki de bir savaş. Odanın en köşesinde olan kapının yanına gidip açtım muhtemelen banyoydu ama burası küçük banyodan ibaret değildi.
Kocaman bir jakuzisi vardı, küvetin içi köpüklerle doluydu jakuzinin hemen yanında duşakabinde vardı. Banyonun içi çok güzel kokuyordu. El yüz yıkama yeri temiz havlu ve elbiselerin olduğu bir dolapta mevcuttu ve bu sefer her şey çok sade beyaz ve krem tonları renklerdeydi.
Yüzümü yıkamak için musluğu açtım ve defalarca su çarpttım yüzüme aslında yüzümü yıkayıp burdan çıkmak istiyordum fakat burası o kadar cezbediciydi ki kendime engel olamayıp jakuziye girdim su tam da benim vücut ısıma göre ayarlanmıştı. Ne sıcak ne de soğuktu.
Küvetin içinde saatlerce uzanıp dinlendim bedenim inanılmaz rahatlamıştı. Böyle şeylerin sadece filmlere mahsus olduğunu düşünürdüm. Sudan çıktığımda havluyla kurulandım ve saçımı taradım. Üstüme ne giyecektim?
Burdakilerin giyimleri çok farklıydı ve ben hala müzeye gideceğimiz günki üstümle duruyordum. Arkamı döndüğümde sanki düşüncelerim duyulmuş gibi aniden dolabın askısında bir elbise ve ayakkabı belirdi. Elbise parlak sarı ve beyaz renklerinden oluşuyordu. Ayakkabıda yine elbiseyle uyumlu olarak beyaz renkti.
Elbise giymekten nefret ediyorum fakat bunları giymekten başka şansım olmadığı için giyip odama girdim. Odanın kapısını açtım ve sarayın kocaman koridorunda yürümeye başladım. Yardımcılar tekrar yanımda belirdi ve bana bir şeyler söylediler.
Türkçe konuşmuyorlardı. Agnes bahsetmişti bundan. Ama işin ilginç yanı dediklerini anlıyordum. Fakat anladığım bir dili konuşamıyordum. Solumdaki yardımcı : "Efendim ben Steve ve arkadaşım Lowell" demişti.
Efendim mi bir anda nasıl da efendi olmuştum başlarına,ikisine de göz gezdirdim Steve kaslı ve oldukça yakışıklıydı. Lowell ise ona nazaran çok daha sevimli görünüyor daha samimi bakıyordu. İkisinide sevmiştim. Başımı memnun oldum anlamında salladım ve gülümsedim. Konuşamıyordum ki nasıl karşılık verebilirdim?
"İsterseniz sizi Agnes 'in yanına götürelim, ne dersiniz? " Yine cevap vermedim. Cümleler kafamda beliriyor ama ağzımı açıp sesimi çıkaramıyordum. Yine evet anlamında kafamı aşağı yukarı salladım ve ilerdik, koridorlar şahane motiflerle ve tablolarla donatılmıştı. Hepsinin bir tarihi eser olduğuna eminim.
İçerisi taş döşemeydi ve taşların şekli bile çok güzeldi koridor o kadar uzundu ki neden daha önce yaptıkları gibi ışınlanmıyorduk. Gerçekten üşenmiştim tam koridor bitti derken bu sefer merdivenler beni karşıladı. Koridorda aynı şekilde taştandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİER (Tamamlandı)
FantasíaSu kadar berrak, dalga kadar dengesiz, kumsal kadar huzurlu ve deniz kadar sonsuz" yazıyormuş. Deniz... Ben Deniz.