14.BÖLÜM: Geçmişin Acısı

37 2 0
                                    


"Bebeğim!"

Melek'in mutlu ve heyecanlı sesi kulaklarıma doldu. Gözlerim ona kaydığın da oturduğu yerden ayağa kalkmış koşarak bana doğru geliyordu. Yüzünde gözlerimi kamaştıracak bir gülümseme ile elimde tuttuğum plastik bebeğe bakıyordu.

Yanıma geldiğinde elimdeki bebeği ona verdim. Sıkıca sarılıp etrafında döndü, mutlulukla bana baktı.

Minik kollarını bacaklarıma doladı. Elimi omzuna koyup okşadım.

"Teşekkür ederim."dedi narin sesiyle.

Eğilip yanağını öptüm. Diğer elimde ki şemsiyeyi Sarp alınca bende minik bedene sarıldım. Kollarımın arasında minicikti. İçimde bu küçük kıza karşı büyüyen sevgi ve sempati biraz daha katlandı.

Ayrıldığımız da yüzünde gülücükler saçarak annesinin yanına gitti. Sofra yere kurulmuştu. Bir örtünün üzerinde kadın, Zel ve Thomas oturuyordu. Adam etrafta görünmüyordu.

Doğrusu kadın ve adamın adını hâlâ bilmiyordum. İsimlerini sormayı aklıma kazıyıp bende yanlarına doğru ilerledim. Önce örtünün üzerine oturduğum da Sarp elindeki şemsiyeyi kapatıp koltuğun yanına yasladı ve benim yanıma çöktü.

Önümde metal bir kabın içinde fasulye vardı ve üzerinden buhar çıkıyordu. Onun yanında yine metal bir kapta pilav vardı. Zel elinde bir çatal ile plastik tabaklara yemek koyuyordu. Bende boş durmamak adına yan tarafta duran şu dolu şişeyi bardaklara bölüştürdüm. Kenara saklanmış alkol şişesi gözüme çarptı. Çocuğun yanında içmek doğru olmazdı bu yüzden onu koltuğun arkasına doğru ittirdim ve gözlerden uzak bir yere sakladım.

Önüme konan fasulye ve pilav dolu tabağı dizlerimin üzerine koydum. Nerede pişirdiklerini merak etsem de önemsemedim. Zel bir şekilde halletmiştir.

Yemeğimi yerken gözlerim kadına kaydı. Bana baktığını gördüğümde yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Aklıma takılan soruyu sormanın zamanı gelmiş olabilirdi.

"Şey, doğrusu isminizi bilmiyorum." Dedim utangaç bir ses tonuyla. Bakışlarımı yeşil gözlerine diktiğimde dudaklarında bir tebessüm ile bana bakıyordu.

"Serap." Dedi. İsmi Serap demek ki.

"Minya." dedim bende karşılık olarak.

"Peki şu an treni kullanan adam kocanız mı? İsmi neydi?" Dedi Zel. Bu soruyu bende sormayı düşünmüştüm tam o an.

"Kutay ismi ve evet yedi yıllık kocam olur kendisi. Bu küçük prenses de bizim kızımız Melek. Beş yaşında daha ama oldukça zekidir." Dedi naif bir sesle.

Başımı sallayıp Melek'e baktım. Tıpkı annesine benziyordu.

"Peki siz?" Dedi isminin Serap olduğunu öğrendiğim kadın.

"Biz..." Dedim Zel'e ve diğerlerine bakarak.

"Biz Zel ile çocukluk arkadaşıyız. Onunla beraber büyüdüm. Beraber okudum. Sonra tabi 2 yıl önce olan salgından dolayı ailemizi ve değer verdiklerimizi kaybedince..." Sesim titredi. Yutkunmama engel olamadım. Bakışlarımı kaçırıp gözlerimi başka bir noktaya diktim. "Birbirimize daha çok bağlandık. Sarp ve Thomas ile de yaklaşık birkaç haftadır birlikteyiz. Şans eseri karşılaştık ve birlikte yol aldık." Dedim.

Sadece Sarp ve Thomas ve onlara birlikte diğerleri ile de yol almıştık. Ama bunu söyleyemedim. Eren, Emir ve Bartu bu yolda ölen gençlerdi ve Zel'in abisi... Ömer abi...
Zel'in hayatı için ölen kahramandı o.

Kadın başını salladı. Ona bakmasam da yan gözle gördüm. Başını önüne eğdi. Yüzümdeki kederi görmüş olacak ki konuşmadı. Daha doğrusu kimse konuşmadı.

Zel boşalan tabağını örtünün üzerine bırakıp yavaşça ayağa kalktı. Meleğin yanına doğru ilerleyip elini tuttu. Etraftaki bu kederli ve baskın havayı garipseyen Melek bizim yüzümüzde bakışlarını gezdiriyordu. Ayağa kalkıp Zel'in onu diğer vagona götürmesine izin verdi. Zel'in kaybettiği abisini hatırladığı için gittiğini anladım. Yanlız kalmak istiyordu, biliyordum. Ama yanına meleği de almıştı çünkü bu atmosfere alışık olmayan minik bendenini acıdan ve kederden uzak tutmak istemişti.

Kapı kapanınca kadın yavaşça kafasını kaldırdı. Dolan gözlerimi ona çevirdim. Onunda gözleri dolmuştu. Burnunun ucu kızarmıştı ve kasları hüzünle çökmüştü.

"Oğlumu o yaratıklar yedi." dedi tek nefeste. Sesindeki özlem yüreğimde bir şeyleri parçaladı. "Daha çok küçüktü. Melek ile aralarında bir yaş vardı. Melek o zamanlar üç yaşındaydı ve oğlumda iki. Yaratıklar evimizi bastığında besikteydi. Cama yakın olan beşiği onun sonu oldu. O yaratıklar onu benden aldı. Zar zor kaçtık oradan. Boyu dört metreye dayanan bazı yaratıklar evi yıkmaya başladı. Oğlum o iğrenç yaratığın midesinde paramparça oldu." Dedi soluksuz. Gözünden dökülen yaşı hızlıca sildi. Arkasından diğer yaşlarda yanaklarına akın etti. Titreyen ellerini yumruk yapıp titremesini bizden sakladı.

Uzun bir süre kimse konuşmadı. Sessizlik artık acı verici olmaya başlamıştı.

İçimi birine dökme istediği öyle ağır bastı ki... Kendimi tutamadım ve konuşmaya başladım.

"Ömer abi, Zel'in abisi bizi o yamyam yaratıklardan kurtarırken can verdi. Bir gece karanlık bir binanın otoparkında üçümüz saklanırken bir tıkırtı ile gözlerimi açtım. Otoparkta saklandığımız için açık hedeftik. Yangın merdivenin de bir karaltı gördüm. Sürünerek girdi otoparka. Zel'i ve abisini uyandırmak o an aklıma gelmedi. Eğer o an uyandırmış olsaydım kaçmak için daha fazla zamanımız olurdu. O yaratık kokumuzu aldı. Ayağa kalktığında boyu iki metreden fazlaydı. Bizi fark etti ve koşmaya başladı. Çığlık attığım da uyandılar ama çok geçti. Kaçmak için saniyelerimiz kalmıştı. Ayağa kalkıp uyku mağduru yalparayarak koştuk. Ömer abi ve ben dışarı çıkıp ormana kaçtık ama Zel arkada kaldı. Ayağı takılıp yere düşünce yaratık ona yöneldi. Ömer abi bağırıp geriye döndü. Yaratığın üzerine doğru koşup ilgisini çekmeye çalıştı. Zel için, o kaçsın diye bedenini sundu yaratığa. Sonunda da Zel ile biz kaçtık ama Ömer abi kaçamadı. O benim küçükken sırtımı dayadığım ve güven duygusu ile huzur bulduğum abimdi. " Dedim. Gözlerimden akan yaşları silmek istemedim. Aksın istedim. Acılarım su olup gitsin istedim.

Başımı eğip sessiz sessiz ağladım. Serap abla bir anda ayağa kalkıp sarıldı bana. Kollarımı doladım ona. Kollarında bir anne sıcaklığı vardı. Özlem duyduğum bu sıcaklığa muhtaçtım.

Beden ayrılmadı ve ağlamamın durmasını bekledi ama o da ağlıyordu. Zaman geçti sonunda kollarımı yavaşça çektim. Göz yaşlarım durmuştu. Etrafıma baktığımda Thomas ve Sarp bana bakıyordu kızaran gözleriyle. Thomas elini sırtıma atıp sıvazladı. Morel vermek istercesine gülümsedi ama acı dolu bir gülümsemeydi bu.

Sarp bana doğru yaklaşıp sarıldı. Ani yaptığı bu hareket ile ellerim havada kaldı ama çok geçmeden bende ona sarıldım. Tıpkı sabah ona sarıldığım gibi o da bana sarıldı. Tebessüm ettim.

Thomas sakladığım alkolü bulmuş olacak ki bana doğru içi alkol dolu bardağı uzattı. Teşekkür edip Sarp'ın kollarından ayrıldım yavaşça. Elime bardağı alıp tek dikişte içtim. İçimde ki acıyı geçirmesi için ikinci bardağında içtim. Onlarda bana eşlik etti. Serap abla yanıma oturup o da kafasına dikti içkiyi. Sarhoş olmak istemediğim için dahasını içmedim. Tehlikeli olan bu dünyaya karşı ayık olmak istedim.

Gözlerimi Sarp'ın gözlerine çevirdim. Yeniden başka bir insana, daha doğrusu insanlara karşı oluşan güven duygusu içimi rahatlattı. Onlara şimdiden bağlanmıştım.

Ve kolay kolayda ayrı kalamayacağımı anlamıştım.


*********************

Bölüm sonu gençler...
Nasılsınız????
Ben çok iyiyim.
Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz???

Yorumlar ve oylar için şimdiden teşekkürler 💜❣️❣️

Sizleri seviyorum ❣️❣️
Baysss

























-İLK DALGA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin