Önceki bölüm değiştirilmiştir!
Gidip okuyun ve tekrar buraya dönüp okumaya devam edin.
####Saniyeler geçerken sarsılma gücünü arttırıyordu. Yanımda olmayan bütün silahlarım için kendime kızdım. Bir bıçağım vardı sadece. Ne yapardım silahsız. Tehlikenin yaklaşan kokusu leşleri hatırlatıyordu bana. Çürümüş et kokusu burnuma doldu. Yaratıklar. Yam yam yaratıklar. Buradalar.
Elimdeki bıçağı sıkı sıkıya tutup gözlerimi etrafta gezdirdim. Duyulan sesler onların trene saldırdığını betimliyordu bana. Duyulan metal sesler, kulağıma dolan bağırış ve çığlıklar, feryatlar, silah sesleri... Hepsi kulağıma doluyordu. Gözlerim gelecek bir tehlikeye karşı her bir harekete karşı refleks olarak odaklanıyor. Sarsıntının şiddeti azalsa da tehlikenin tam ortasındaydık.
Sarp eline aldığı tabancayı kapıya doğrultmuş bekliyordu. Sesler bir anda kesildi. Rüzgarın cama vuran sesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu. Bu durum daha çok stres olmama neden oluyordu.
Terleyen avuç içlerim bıçağı tutmamı zorlaştırıyordu.
Vagonun kapısının bir anda açılmasıyla Sarp'ın silahı hedefine kilitlendi. Karşındakinin Thomas olduğunu fark ettiği an hızlıca silahını indirdi. Birkaç seri adımda Thomas'ın yanına vardım. Aramızda bir metre kala yorgunluğun ele geçirdiği bedeni dayanamayıp yere yığıldı. Sarp önüme geçip hızlıca yere düşen bedeni tuttu. Kafası kanayan Thomas zar zor nefes alıyordu. Karnında kesik yarası vardı ve kan kaybediyordu.
"Thomas!" Sarp'ın endişeli sesi ona ulaşmıyordu. Yüzünü tokatlayıp onu uyandırmaya çalışsa da Thomas'ın bedeni çoktan pes etmişti. "Thomas uyan! Hadi be abim. Aç gözünü!" Endişeli sesine yansıyan korku gözlerinde de vardı. Kaybetme korkusu... Thomas'ı kaybetmekten deli gibi korkuyordu.
Vagonun açık kapısından içeri giren Zel de kanlar içindeydi. Gözlerim endişeyle onun üzerinde dolaştı. Kucağında tuttu Melek korkuyla ağlıyordu. Bedenin bazı yerleri kandı ama yaralanmışa benzemiyordu.
Zel hızlıca Melek'i koltuğa bırakıp kapıyı kapatıp kilitledi.
Kilitlenen kapının ardından saniyeler içinde demir kapıya vurulan yumruk ve pençe sesleri duyuldu. Pençeleriyle çıkardıkları gıcırtı kulak tırmalayıcıydı.
Arkamızdan duyulan sesle hızla döndüm. Serap abla. Bizi gördüğü an gözlerinden akan yaşlar çoğaldı. Hıçkırıkları arasında kapıyı kapatıp kilitledi. Kilitler kilitlemez yere yığılan bedenini kendine doğru çekip hıçkırıklara boğuldu. Ona doğru koşup titreyen ellerini tuttum.
"Öldü... Onu yediler... Öldü..." Dedi. Sayılmadığını fark etmiyordu belkide.
"Anne!" Melek annesine doğru feryat edip hızlıca boynuna sarıldı. Serap ablanın titreyen elleri küçük kızının narin bedenine dolandı. Kokusunu içine çekerken gözleri daha fazla buğulandı. "Babam nerde? Korkuyorum."
Serap ablanın dökülen göz yaşlarının ardı arkası kesilmezken Melek sorusunun cevabını alamadığı için başını kaldırıp annesine bakmayı denese de annesi izin vermiyordu.
"Anne. Babam neden gelmedi? Korkuyorum ben. Bana sarılması gerekiyor. Yoksa verdiği sözü unuttu mu? Hani her korktuğumda sarılacaktı bana! Neden yok yanımda?"
Serap ablanın boğazından kaçan acı dolu inleme içimi burktu. Ölmüştü kocası. Ancak kızı onu bekliyordu.
"Baban... Sana bebek almaya gitti. Hani çok istediğin şu beyaz elbiseli bebek. Eski dergide... gördüğün. " Sesi sonlarda çatlasada cümlesini bitirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
-İLK DALGA-
FantasySaatler sonra ter kan içinde uyandım. Silik görüntüler zihnimde bir karmaşa eşliğinde dolanıyordu. Gördüğüm kâbusun etkisiyle ellerim titriyordu. Daha doğrusu bütün bedenim zangır zangır titriyordu. İki el yanaklarımı tutup başımı çevirdi. Gözlerim...