6.

2 0 0
                                    


Nihayet, çatışma ya da avlanma dışında bir ön görüsünde haklı çıkmayı başarmıştı. Kaptan Bill, her limanda bir sevgili bırakan tarzda bir adam olmasa da hayatından hiç kadın geçmemiş biri de değildi. Ancak Jasmine için, tanıdığı ya da tanıştığı tüm kadınları silip atabilecek olan o kişi, diyebileceğini düşünüyordu.

"Doğrusunu isterseniz," dedi Jasmine, kendisini kirpiklerinin altından süzmekte olan adama bakarak "sizden böyle düşünceli bir hareket beklemezdim. Zira benim için kapıda kırdığım odunlardan farkınız yok."

Kaptan, kafasından aşağı bir kova buzlu su dökülmüş gibi yerinde doğruldu ve hem sözlere hem de kızın cesaretine şaşırmış bir halde bakakaldı. Jasmine kendisine odun demişti ve o cevap veremiyor, esip gürleyemiyor ya da onu saygısız konuşması için cezalandırmayı düşünemiyordu. O nedenle o an aklından geçen tek şeyi dile getiriverdi. "Betsy odunları sana mı kırdırıyor? Tanrım. O şişko cadıyı geberteceğim."

Jasmine bir eli ile ağzını kapatarak gülmesini saklamaya çalışsa da pek başaramadı ve taşları almak bahanesi ile hızlıca çardaktan kalktı. Cübbeli adam halen dalın tepesinden durumu incelemekteydi.

Jasmine, taşı elbisesinin içine koydu ve taşlarının durduğu kutuyu eline geçirip, acele ile kaptanın yanına döndü. "Her zamanki gibi mi sorayım?" dedi kutudan keseyi çıkarırken, bir yandan da göz ucu ile kaptana bakıyordu.

"Evet. Ama bu defa, bir sorum daha olacak." Jasmine tek kaşını kaldırdı ve kesenin ağzını açarak kendi ağzına yaklaştırdı. Kesenin içine birkaç kelime fısıldadıktan sonra, kutuda duran lavanta ve adaçayını alıp kaptanın yardımı ile yaktı. Kuru odun kokusunun içinden yükselen lavanta notaları etrafı sararken, Jasmine keseyi dumanda gezdirdi ve üç defa hızlıca salladı.

Cübbeli adam, tünediği dalın tepesinden, olanları pür dikkat inceliyordu. Kızın başlangıç rutinini not ettikten sonra, odaklanma yöntemini, keseyi kaç kere ve ne şiddetle salladığını not etti.

Keseyi son kez salladıktan sonra Jasmine, keseye yine fısıldadı ancak bu defa, kaptanın her zaman sorduğu soruyu tekrarladı. "Önümüzdeki bir ay boyunca beni ve tayfamı neler bekliyor? Amacımıza ulaşabilecek miyiz?"

Kaptan, dudağının kenarını yukarı kıvıran bir memnuniyet ile kıza baktı ve ellerini kenetleyip, Jasmine 'in bir aylık kaderini okuması için beklemeye başladı. Jasmine, keseyi gelişi güzel masaya dökerken, cübbeli adam notlar almaya devam ediyordu.

Jasmine, dökülen taşları dikkatle inceledikten sonra yüzünde pek hoş olmayan bir ifade belirmeye başlamıştı ancak kendini hızla toparladı. Çağırmamalıydı. Çağırırsa gelirdi, biliyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini toparlamaya çalıştı. Kendine olumlu düşünmek için telkinler vermeye çalışıyordu ancak durum telkinler ile kurtarılacak gibi değildi.

Cübbeli adam kızın surat ifadelerine ve aldığı nefes türüne varana kadar not ediyordu ancak ara yerlere kendi gözlemlerini de eklemeyi unutmuyordu. Sadece merak ediyordu. Yüz ifadesini dahi toparlamayı beceremeyen bu kız, taşları gerçekten okuyabilecek miydi? İzini sürdüğüne değecek miydi? Ayrıca taşları göremiyordu. Sıradan taşlar mıydı yoksa rune miydi bilmiyordu. "Belki de cadı rune taşlarını kullanıyordur. Lanet olsun göremiyorum."

Jasmine, alışılmışın dışında bir şekilde masada karşısında duran algiz rune taşına bakarken kafasında olayı toparlamaya çalışıyordu ancak gördükleri hoşuna gitmemişti. Bu duruş ve içinden geçen hissiyat ona tek bir şey söylüyordu: Tehlike.

Kaptan, durumu fark etmiş gibi tek kaşını kaldırarak öne doğru eğilirken, Jasmine gözlerindeki korku ifadesini saklamaya çalışıyordu. Eğer hissettikleri ve taşların ona söyledikleri doğruysa hem köyü hem kaptanı büyük bir tehlike bekliyor demekti. Üstelik ne kadar önlem alınırsa alınsın engel olunamayacak türden bir tehlikeydi bu.

"Bu saldırıyı durdurmanın yolu yok" dedi kısık bir sesle. "Lanet olsun. Bu dışarıdan değil."

Cübbeli adam, kızın sözlerini duymak için öne doğru eğilmekten daldan düşecek hale gelmişken, kaptan duydukları ile ufak çaplı bir şok yaşamaktaydı. Şimdiye kadar her söylediği kelimesi kelimesine çıkan bu kız, bir saldırıdan, hem de dışarıdan olmayan bir saldırıdan bahsediyordu. Ne demekti bu?

"Bu da ne demek küçük hanım?" diye sordu merakla. Ancak onun sorması ile Jasmine 'in adeta kendinden geçerek kafiyeli bir kehanet sıralamaya başlaması bir oldu. "Güneş doğduğunda üç defa, hayatta kalacak dalgalar güç bela. Yüzen evin sahibi, seni bekleyen ne huzur ne de sefa."

Kaptan Jasmine'e doğru uzanırken, cübbeli adam kehaneti not etmişti bile. Ancak sarsılmasına rağmen Jasmine kendine gelmiyordu. Gözleri adeta beyazı görünecek kadar yukarı kaymıştı ve kehanetine devam etti. "Her yer yanarken, küller nefese karışacak. Ardını verdiğin kardeş, seni ihanet ile tanıştıracak."

Bir Önceki HayatımdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin