19.

2 0 0
                                    

Kılıcını toprağa sapladı ve kaptana doğru ilerledi. Bedenini kontrol eden ipler, etrafındaki sis bulutu kaybolmuştu. "Sen neymişsin öyle" dedi kaptan zar zor nefes alarak. "Kırk yıl düşünsem öyle kılıç kullanabildiğini tahmin etmezdim."

"Bende" dedi Jasmine. "Anlık bir durum olmalı. Hayatta kalma iç güdüsü gibi bir şey."

"Seninle düşman olmamak gerek küçük hanım. İnsanın gözünü korkutuyorsun."

Jasmine gülümsedi. Durumu berbat olmasına rağmen halen konuşmaya ve muhtemelen bunu yaparak kendisini sakin tutmaya çalışan adama baktı. "Seni kiliseye götürmeliyim. Orada bunun çaresine bakarlar" dedi yarasını işaret ederek. "Hayatta kal derken, bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim" dedi kaptan. Sesi güçsüzdü. Sanki ruhu, bedenini terk ediyormuş gibi.

"Tanrım" dedi Jasmine. "Boşa konuşup nefesini daha fazla harcama. Sadece bana, şu haine ne yapacağımı söyle. Canını ben mi alayım yoksa son darbeyi sen mi vurmak istersin?"

Bill, yerde debelenmekte olan adama baktı. Kızın yere saplamış olduğu kılıcı çıkardı ve kolunun geriye kalan tüm kuvvetini kullanarak, kılıcı adamın baldırına sapladı. Kılıç, sertleşmiş eti yardı ve toprağa saplandı. Kılıcın varlığı kanın akmasına engel olsa da sertleşmiş etin içerisinde duran ve bir domuzun şişman gövdesine batırılmış gibi duran kılıcın etrafından sızıyordu.

Buck, acı demenin yetersiz kalacağı şiddette bir çığlık attı. Ölmekte olan, ağır yaralı bir hayvan gibi, nefessizlikten harap olmuş ciğerlerinden ve ezilmiş gırtlağından kopup gelen bu çığlık, duyan ancak savaşın başında orada olmayan birinin belki vicdanına bile dokunabilirdi.

"Artık hiçbir yere gidemezsin, kardeşim" dedi kaptan. Yerde yatan adama tiksinen gözler ile bakıyordu. "Hesaplaşacağız. Bu defa, öldüğünden emin olmadan seni bırakmayacağımdan emin olabilirsin."

Jasmine, kaptanın kolunu boynuna doğru iyice yerleştirdi ve diğer eli ile belinden destekledi. Kaptan ağırlığını vermemeye çalışsa da ayakta zor duruyordu. Yerde halen böğürerek debelenmekte olan, beraber on yıl geçirdiği ve kardeşim dediği adama baktı. Buck, kılıcı çıkarmak için yaptığı her hamleden sonra daha fazla bağırarak sırt üstü yere geri düşüyordu.

Limanda dumanı tüterek yanmakta olan tavernanın sahibi ise kaptan ve Jasmine'e doğru koşuyordu. Şişko bir çoban köpeği gibi görünen adamın her yanı is ve çamur içindeydi. Elindeki balta ve sallanan göbeğine bakan, kesilmekten kaçan bir hayvanı kovaladığını sanırdı ancak o durumu öğrenmek için geliyordu.

"Kaptan!" dedi nefes nefese kalmış halde. "Tanrım... Tanrı'ya şükür. Ah... Siz... Siz iyisiniz. Yaralandınız mı?"

Jasmine ve Bill bu soru üzerine önce birbirlerine sonra da ter içinde kalmış taverna sahibine baktılar. "Üzgünüm... Üzgünüm efendim fark etmedim benim hatam. Tabi ki yaralandınız ve AMAN TANRIM BUCK?"

Yerde debelenen adamı fark eden taverna sahibi şaşkınlığını gizleme gereği duymadan bir Buck'a bir kaptana hızlı hızlı bakıyordu. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibiydi. "Buck neden bu halde onu kim böyle yere serdi?"

"Ben" dedi Jasmine dümdüz bir sesle. "Ben yaptım. Çünkü hak etti. O bir hain"

Taverna sahibi daha da şaşırmıştı. Gözlerini kocaman pörtletti ve önünde duran üç kişiye seri bakışlar attı. Halen duyduklarına ve gördüklerine inanmaz bir hali vardı. "Wayne ve Hank nerede?" dedi kaptan. Gücü artık daha hızlı tükeniyordu. Jasmine onu tekrar destekledi.

"Onlar... Onlar bir süredir ortalıkta yoklar. Efendim. Yo. Olamaz. SAKIN BANA ONLARIN DA HAİN OLDUĞUNU SÖYLEMEYİN!"

"Pekala. Ben bir şey söylemedim" dedi Bill soluk bir gülümseme ile. "Ama onları bulun. Adamlara haber sal. O ikisini bulup kaçamayacakları bir yere kapatsınlar. Bu domuzu da onlardan ayrı bir yere koysunlar. Yaramı sardığımda hesaplaşacağız."

"Tabi. Tabi ki efendim sayın kaptan. Siz nasıl isterseniz sayın efendim. Emirleriniz eksiksiz iletilecektir. ERİC! HEMEN BURAYA GEL SENİ UYUŞUK BUDALA! GEL VE BU HAİNİN BAŞINDA NÖBET TUT!"

Jasmine ve kaptan kilise yolunda ilerlerken, arkalarında kalan koşturmacayı görebiliyor ve halen netlikle duyabiliyorlardı. Kiliseye varmak üzereyken, kuvvetli bir patlama sesi kulaklarını doldurdu ve tayfaların, kaptanın yüreğini parçalayan sesi duyuldu. "Gemi yanıyor! Gemiyi patlattılar güvertede yangın var!"

Jasmine ilk defa o an, kaptanın gözlerinde parlamakta olan yaşları fark etti. Bilinen tüm denizlere nam salmış koca korsan Bill, ağlıyordu. 

Bir Önceki HayatımdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin