"Her şeyi ona anlattım" dedi Buck. "Gözlerim açılır açılmaz, her şeyi teker teker anlattım. Seni, gemiyi, tayfayı ve senin şu küçük kahin kızı. Benim ihanetimi görebileceğini ön gördü biliyor musun?"
Bill, Jasmine'in de içinde geçtiği bu cümleden sonra iyice sinirlenmişti. Doğrulmaya çalıştı ancak bedeninde yeteri kadar güç kalmamıştı. "Ah hayır, hayır kardeşim. Hareket etme. Bugünün gelmesini uzun zamandır bekliyorum ben. Senin düştüğünü görmeyi uzun zamandır bekliyorum. Biliyor musun?" dedi kılıcına yaslanırken. "Bana bir kahinin görüşünden nasıl saklanılacağını öğretti. Hanry gerçekten çok bilgili bir adam"
"Saklanmana rağmen seni gördü" dedi Bill zar zor nefes alarak. "Seni de, bu aşağılık planı da gördü. İhanetini gördü. Yaşayacağımı da gördü, Buck. Onun kehanetleri her zaman çıkar. Beni öldüremeyeceksin"
Histerik bir kahkaha havayı kaplarken, Buck, sert bir tekme ile kaptanı yere yuvarladı. "Demek yaşayacağını gördü öyle mi? Peki hem Wayne hem de Hank'ın bana yardım ettiğini de gördü mü? Adamların nerede kaptan? Ambarını emanet ettiğin Hank, ikinci kaptan yaptığın Wayne. Neredeler?"
Bill, kafasına balta yemiş gibi sersemledi. Doğrulmaya çalışırken "Sen ne demek istiyorsun?" dedi. Bu da ne demekti şimdi? Kendi tayfası, her birini kendi kardeşi gibi gördüğü adamlarından hem de iki tanesi ona ihanet mi etmişti yani?
Jasmine kılıcı savurdu. Ancak adamın elindeki kısa bıçak atak yapması konusunda ona avantaj sağlıyordu. "Benim de kılıcım uzun. Onu kendimden uzak tutabilirim ama bu şekilde öldüremem ki. Lanet olsun!"
Adam geriye doğru sıçramıştı ve Jasmine atak yapması gerektiğinin farkındaydı. Derin bir nefes aldı. İçinde kaynamakta olan enerjiyi hissetti. Damarları sanki içinde akan kanı tutmakta zorlanıyor gibiydi ve bedeninde yükselmekte olan sıcaklığın, etrafın yanıyor olması ile hiçbir ilgisi yoktu. Bir an, kısa bir an gözlerini kapadı ve kendini bedeninin karşısında gördü. Kırmızı bir ışık dalgası, ayaklarından başına kadar, gözleri kapalı, kılıç tutan bedenini sarmalıyordu. Kılıç, bu kırmızı ışıkla parlıyordu.
"Pekala. Bunu yapabilirim" diye fısıldadı kendine ve kendisini sarmalayan kırmızı enerji ışığının verdiği kuvvetle saldırdı. Okçu, bu ani ve hızlı saldırı karşısında çok şaşırmasa da, bu çelimsiz kızın koca kılıcı böyle çevik hareketler ile savurması onu afallatmıştı. Bıçağını savurdu. Jasmine, kılıç ile engel olamadığı her darbeyi eliyle ya da koluyla durduruyordu. Elleri ve kolları kesik içinde kalmıştı bile.
Ancak ortada tuhaf bir durum vardı. Kesilmekte olan hiçbir yerinin acısını hissetmiyordu. "Bu acı bizim" dedi kafasında bir ses. "Hisset onu. Kabullen. O zaman acı olmaktan çıkar. Güç olur"
Jasmine sese kulak verdi ve kılıcı bıçağın altından çekerek kendisine savrulmasına izin verdi. Ancak bu durum okçuyu da boşluğa düşürmüştü. Kızın üzerine doğru düşerken, Jasmine bıçağı eli ile sıkıca kavradı. Kaşları çatılmıştı. Adamın gözlerinin içine baktı ve elinde tuttuğu kılıcı sol taraftan adama saplayıverdi. Adam acı ile inlerken Jasmine, adamı üzerinden ittiği gibi yerden kalktı ve kılıcı tekrar, tekrar, tekrar adama sapladı. "Bu. Acı. Benim" dedi nefes nefese kalmış halde. Yayı ve ok sadağını yerden alıp hızla limana doğru ilerlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Önceki Hayatımda
FantasyBugünü yaşamak için, geçmiş ile olan tüm hesapları kapatmak gerekir. Tekamülü tamamlamak, hayat amacına erişmek gerekir. Sonucuna ulaştıklarına kırmızı kurdele taktıkça, yeni hayaller kurmak gerekir.