Karanlık hava, patlamaların ışığı ile aydınlanıyordu. "Lanet olsun. Bu daha ne kadar sürecek?" diye düşündü Jasmine. Düşünürken, ne kadar zamandır orada olduğunu kestirmeye çalıştı. Bir gün mü geçmişti? İki? Belki de üç gün. Belki de sadece birkaç saat geçmişti. Emin olamıyordu. Emin olduğu tek şey, oldukça huzursuz, mutsuz ve korku dolu olduğuydu. "Çağırma" dedi kendi kendine. Ayaklarının dibinde uzanmakta olan köpeğin ıslak tüylerini okşadı. "Çağırma. Çağırırsan gelir."
Birbirine çarpan kılıçların çıkardığı, insanda diş gıcırdatma isteği uyandıran metalik ses havayı doldururken nefes almak git gide zorlaşıyordu. Bill, yüzünü yakan sıcaklığı görmezden gelemeye çalışarak kılıcını oraya buraya savuruyor, önüne gelen her işgalciyi acımadan ortadan ikiye bölüyordu. Kafası hem Jasmine'in söyledikleri hem de Wayne'in olası ihaneti nedeni ile karman çorman olmuştu. Sahi, ne zamandır savaşıyordu?
Yerde yatan ölü bedenlerin kuruyan kanlarına karışan taze kana bakılırsa en azından iki gün olmuştu. Kiliseye saldırmışlar mıydı? Jasmine halen orada mıydı? Güvende miydi? Ormana mı kaçmıştı? Yaralanmış olabilir miydi? Belki de ölmüştü.
"Hayır!" dedi bu ihtimal aklına geldiğinde. Sinirle bağırarak elindeki kılıcı koşarak gelmekte olan adamın karnına soktu. Adam kağıt gibi ikiye katlandı ve ağzından oluk gibi kan fışkırdı. Yere düşen adamın üzerine basarak kılıcını çekerken cesede doğru fısıldadı. "Ölmedi. Ölmüş olsaydı bilirdim. Ölmüş olsaydı hissederdim. O iyi, biliyorum. Ve bunu bilmek, bana siz adileri öldürmek için yeterli enerjiyi veriyor, bok çuvalı."
Safir mavisi gözleri ateşin ve gecenin renklerini yansıtıyordu. Her yanı kan ve toz içinde kalmıştı. Yorgunluk kendini belli ederken, kendini gemisinde hayal etmeye çalışıyordu. Dalgaların üzerinde dengede kalma çabası içerisindeyken öldürdüğü düşmanlarını hatırlıyor, bu işin kısa zamanda sonlanacağını söylüyordu kendine. "Az kaldı. Dayan Bill, az kaldı."
Arkasından gelen adamı kılıcının kabzası ile durdurduktan sonra, gerisin geri kılıcı adama sokup hızla geri çıkardı. Çıkardığı gibi de kendisine doğru savrulan kılıcı durdurdu. Kılıçların birbirine sürtmelerinden kaynaklanan tiz ses etrafta yankılanırken, kanla kaplanmış metallerden etrafa kıvılcımlar saçıldı. Karşıdaki kişi kılıcını hızla kaldırıp tekrar savurdu ancak Bill kendini geri çekti.
Ayakları kandan ve kardan ıslanmış toprakta kayıyordu. Çizmelerinin kaymasını görmezden gelerek bacak kaslarını sıktı ve eğildi. Kılıcını kolunun üzerinden ileriye doğru uzatmış savunma pozisyonunda bekliyordu. Karşıdaki kişi kılıcı aşağıdan, yanlamasına bir şekilde savurduğunda hızla bloke ederek kılıcını yukarı savurdu ve adamı kılıcın kuvveti ile sendelemeye zorladı. Adam sendelediğinde ise kendini geri çekmeden kılıcı adamın eline doğru savurup önce kılıcını, daha sonra omuzlarının üzerindeki başını düşürmesini sağladı. Yorulmuştu.
Daha ne kadar dayanabilirdi? Tayfasına göz gezdirdi. Herkes kan ter içinde kalmıştı. Taverna sahibi Betty'i çoktan kiliseye götürmüş, elindeki kör kılıçla onlara yardım etmeye çalışıyordu. Tırpanlar, mızraklar havada birbirine çarpıyor, donanımlı askerler, tayfasını ve kasabanın savaşabilecek durumda olan tüm erkeklerini kılıçtan geçiriyordu. Katliamın sınırları genişliyordu.
"Bu iş böyle devam etmez. Ortalık mezbahaya döndü. Bu gidişle savaşacak kimse kalmayacak" diye düşündü ve tam o sırada, ikiye ayrılan etin sıcaklığını hissetti. Acı çok keskindi. Hızlıydı ve nefes kesiciydi. Çapraz değildi, hayır. Düz ve temiz bir kesikti. Bıçağı acı ısısını omurgasında hissetmişti. Arkasına dönmek şöyle dursun, verdiği nefesi dahi geri alamamıştı. Sırtından bacaklarına uzanan kanın akışını hissederken dizlerindeki tüm gücün çekildiğini hissederek yere, dizlerinin üzerine çöktü. Toprağın üzerinde sürünen keskin metalin sesi kulaklarını doldururken diğer her ses uğultu gibi gelmeye başlamıştı.
Sürünen kılıç, bir çift siyah çizmeyi takip ediyordu. Aldığı her nefes ciğerlerini deşip geçmesine rağmen Bill, karşısında duran adama baktı. Yakınında duran biri olsa, gözlerindeki hayal kırıklığı ve şaşkınlık dolu bakışların haykırışını duyabilirdi. "Sen ölmüştün" dedi kuruyan dudaklarının arasından. Sözcükler ağzından çıktıkça sanki ruhu da havaya karışıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Önceki Hayatımda
FantasyBugünü yaşamak için, geçmiş ile olan tüm hesapları kapatmak gerekir. Tekamülü tamamlamak, hayat amacına erişmek gerekir. Sonucuna ulaştıklarına kırmızı kurdele taktıkça, yeni hayaller kurmak gerekir.