Selam, n'aber?
Aslında bugün buraya normal bölüm yerine dün gruptaki kızların yardımıyla hazırladığım bölümü atacaktım ama onu biraz daha bekletmeye karar verdim, çünkü önceliğimiz bu bölümdü. Onu da bu hafta içerisinde atmayı düşünüyorum. İçeriğini söylemeyeceğim, sürpriz olsun ama çok severek yaptık biz.
Bölümü çok severek yazdım, umarım siz de beğenirsiniz.
İyi okumalar.
🖤⛓️
Düşüncelerinden ayrıldığında kendisine bakan bir çift yeşil gözle karşılaştı. İçinde söndü zannettiği yangının tekrar harlandığını gördü o gözlerde. Buradaydı işte, kendisine bakıyordu. Bakışları biraz aşağıya indiğinde sıkmak için elini uzattığını görünce kendi elini de uzattı ve "Selam Yazgı." diyen sesine hızlı bir şekilde kafa sallayarak cevap verdi.
Yazgı'nın soğuk eline rağmen sıcacıktı Onur'un eli, eskisi gibiydi yine. Onur'un Yazgı'nın üşüyen ellerini kendi elleri arasına alıp ısıtmaya çalıştığı zamanlardaki gibi... O, üşüyen ellerini ısıtmaya çalışırdı ama gösterdiği şefkat Yazgı'nın kalbini ısıtırdı. Belki de ondandı ellerinin hemen ısınışı, kalbi ısınmışken soğuk kalmaya hakkının olmadığını düşünürdü elleri belki de.
Bakışlarını içindeki yangının kundakçısına, Onur'un gözlerine çevirdi sonra. Saman alevi gibi içten yakarak tüketmişti onu bu aşk, bitti sandığı yerde yeniden başlamıştı sürekli. Yaşadığı en güzel duygular olduğunu düşündüğü hisler, hayatının prangası olmuştu.
Duydukları öksürük sesiyle Yazgı irkilerek düşüncelerinden sıyrılırken, Onur hızla çekti elini. Yazgı sesin sahibine döndüğünde anlamadan bakan Buket'i görünce gülümseyerek geçiştirmeye çalıştı. "Buyurun, oturun lütfen." diyen Burak Sağyaşar'a baktıktan sonra yüzündeki gülümsemeyi silmeden az önce kalktığı yere oturdu Yazgı. Onur da karşısındaki koltuğa oturunca tekrar yapımcılara dönmüştü ki yan tarafındaki büyük koltukta oturan Buket "İyi misin?" diye sorunca ona döndü. "Neden iyi olmayayım ki?" dediğinde gülümseyerek karşılık verdi Buket.
Onur, bakışlarını karşısındaki kadında gezdirdi. En son genç bir kızken gördüğü sevgilisi, şimdi güçlü bir kadın olarak duruyordu karşısında. Karşısında duruşu bile kalbini tekletiyordu, yanındaki varlığını özlemişti.
Hasretle çarpan kalbini dizginlemek için belli etmemeye çalışarak süzdü onu. Hala aynı bakıyordu gözleri, kendine olan güvenini bir bakışından anlamak mümkündü. Onur, onun neler hissettiğini bir bakışından anlamıştı hep. Aşkını, güvenini, saygısını, sevincini, üzüntüsünü hep bir bakışa sığdırmıştı o. Şimdi ise kendisine bakarken görmeye alışık olduğu aşk yoktu gözlerinde, adını koyamadığı şekilde bakıyordu Yazgı'sı, ona.
Saçlarına takıldı sonra gözleri. Bir kısmını tepesinde sımsıkı topladığı saçlarının arasında parmaklarını özgürce gezdirdiği, doya doya öpüp kokladığı günler geldi aklına. Sonra kendini sorguladı, doymuş muydu ki? İnsan sevdiğine doyar mıydı? (Şu an kesinlikle aklımda 'Neşet Ertaş: Doyulur mu?' çalmıyor.)
"Onur, öncelikle hoş geldin." diyen sesle karşısındaki adama döndü ve gülümseyerek karşılık verdi. "Yazgı ile de konuştuk, sana da kısaca bahsedeyim. Senaristimizin bizden ricası üzerine Anıl ve Selin için size teklif getirdik, bu karakterler siz hayal edilerek yaratılmış. Yani sizden daha iyilerini bulamayız onlar için ve onlara en iyi şekilde hayat vereceğinizi biliyoruz. Biz, size de dizimize de güveniyoruz."
"Anıl, bana istediğim her şeyi veren bir karakter Timur Bey. Şu ana kadar canlandırdığım tüm karakterlerden farklı, kendine özgü. Hikayesi ilgi çekici, merak uyandırıcı." dedikten sonra Yazgı'ya kaçamak bir bakış attı Onur ve "Kısacası az önce de dediğim gibi, bana istediğim her şeyi veriyor." diye tamamladı cümlesini.
![](https://img.wattpad.com/cover/300929183-288-k514973.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSULA ✓
FanfictionYıldızı birlikte parlayan iki genç oyuncu: Onur Seyit Yaran ve Su Burcu Yazgı Coşkun... Peki beraber parlamaya bu kadar alıştıktan sonra birbirlerinin ışığı olmadan yollarını bulabilirler mi? Yoksa bir pusulaya mı ihtiyaç duyarlar? "Yönüm Sana..." �...