7| Sigara

1.5K 112 279
                                        

Selam, n'aber?

Sınavlarım başladı, imdat ya!

Bu bölümü çok severek yazdım ve sonrasında da çok hoşuma gitti. Hatta bence buraya yazdığım en iyi bölüm oldu. Umarım siz de beğenirsiniz.

İyi okumalar.

🖤⛓️

Sıkıntıyla kendini arkasındaki tekli koltuğa attıktan sonra yüzünü avuçları arasına aldı Onur. Biraz ilerisinde duran orta sehpanın üzerindeki sigara paketine uzandı sonra. İçinden aldığı bir dalı dudaklarının arasına koyduktan sonra paketi üzerindeki eşofmanın cebine koydu. Ardından ise yanan çakmak ile sigarayı buluşturdu.

İçine bir nefes çekerken elindeki sigaradan farksız olduğunu düşündü. O, içine bir tutam tütün sarılmış bir sigaraydı; onu ateşe veren, cayır cayır yakan çakmak ise Yazgı... Bir bakışı yeterdi Onur'u kül etmeye, bir gülüşü ise usul usul üfleyip uçuştururdu küle dönen ruhunu. Yazgı'ydı hem ateşi hem rüzgarı, hem cenneti hem cehennemi, hem ölümü hem yaşamı... Araf... Belki de araftı Yazgı; öldürmeyen ama yaşatmayan, alabildiğine karanlık ama ışığa çağıran.

Bakışlarını yıllardır yaşadığı evin içinde gezdirmeye başladığında aklında canlanmaya başladı anılar. Az ötedeki büyük koltukta Yazgı ile sarılmış, uyuyordu mesela. Salonla mutfağı birleştiren tezgahın üstüne oturtmuştu Yazgı'yı, o gülerek bir şeyler anlatırken kendisi kahvaltı hazırlıyordu. Birlikte film izliyorlardı şimdi. Yazgı, üzerinde sigara paketinin durduğu masaya çıkmış, mikrofon olarak seçtiği televizyon kumandasıyla şarkı söylüyordu. Televizyonun önündelerdi birlikte, açtığı şarkıda beraber dans etmek için ikna etmeye çalışıyordu Yazgı, onu.

Bakışlarını çevirdiği diğer köşede ise hatırladığı anlar nefesini kesti. Yalnızdı bu sefer, Yazgı yoktu. Gitmişti, bitmişti. Bakışlarıyla güneş açtıran kadın, kara kışı getirmişti. Önüne çöktüğü duvara yaslamıştı sırtını karşısındaki Onur, ağlıyordu. Can çekişen kalbine doğru yolu gösterecek beyaz ışığı gittikçe cılızlaşıyordu. Beyni, sevdiği kadının yokluğunun buz gibi gerçeğiyle zonklarken görebildiği alacakaranlıktı.

Bugün kendisine bakışları geldi sonra aklına. Onun içinde bir yangın baş gösterirken söndürebilecek okyanustu Yazgı. Bakışları ise buzdağı gibiydi, Yazgı'ya yaklaşmamasına sebep oluyordu, yaklaşırsa ölürdü çünkü. Tuhaftı. Denizde yanan gemiler gibiydi Yazgı'nın yanında böyle olması, derdinin devası yanı başındaydı ama o yana yana yok ediyordu. Gel, sen tut beni düşmeden, yana yana sönüp gitmeden.

Kafasının içinde dönüp duranlar nefesinin kesildiğini hissetmesine sebep olurken kalktı oturduğu yerden. Soğuk havayı umursamadan balkonun kapısını açtıktan sonra derin birkaç nefes doldurdu içine. Üzerindeki ince tişörtle üşüse de umursamadan devam etti olduğu yerde durmaya. Bakışlarını balkonda gezdirdiğinde Yazgı ile birlikte burada uyudukları -uyuyakaldıkları- gece geldi aklına. Lanet etti bir kez daha. Her yanı onunla doluyken ondan kaçmaya çalışıyordu.

Onur'un "Güzelim?" diyen sesini duyunca yüzüne yayılan gülümseme ile "Efendim?" dedi Yazgı, yüzünü ona doğru çevirerek. Onur, onun yere oturduğunu görünce bir anne edasıyla onaylamaz sesler çıkardıktan sonra "Hasta olacaksın." dedi.

"Olmam hasta falan. Hava çok güzel, gelsene sen de." diye cevap verdiğinde "Geleceğim, bekle." dedikten sonra içeri girdi Onur. Yazgı birkaç saniye onun arkasından baktıktan sonra dudak bükerek önüne döndü ve kafasını tekrar demir parmaklıklara yaslayarak geceye teslim olan İstanbul'u izlemeye başladı.

Biraz sonra duyduğu adım sesleriyle Onur'un geldiğini anlayınca yüzüne ondan izinsiz bir gülümseme yayıldı. Omuzlarına bırakılan battaniye ile başını yukarı kaldırdığında kendisine sevgi dolu gözlerle bakan adamın gülümseyen yüzüyle karşılaştı.

PUSULA ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin