Yıldızı birlikte parlayan iki genç oyuncu: Onur Seyit Yaran ve Su Burcu Yazgı Coşkun...
Peki beraber parlamaya bu kadar alıştıktan sonra birbirlerinin ışığı olmadan yollarını bulabilirler mi? Yoksa bir pusulaya mı ihtiyaç duyarlar?
"Yönüm Sana..."
�...
Bu çok severek yazdığım bir bölüm, bence siz de severek okuyacaksınız.
Not: İnsanları duygularının yönettiğine inanırım ve en akılcı insan bile bazı anlarda duygularının esiri olur. Bu bölüm öyle anlardan birini içeriyor, yazılanların profesyonellikle hiçbir alakası yok.
İyi okumalar.
🖤⛓️
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yazgı telefonunu sessize alıp ilerideki orta sehpanın üstüne bıraktıktan sonra senaryosunu aldı eline ve arkasına yaslanarak okumaya başladı.
Selin kafeye indiğinde cam kenarındaki masada oturmuş, dışarıda yağan yağmuru izleyen Anıl'ı görünce yüzüne bir gülümseme yerleşirken bakışlarını ondan çekti ve iki kahve aldı eline. Yavaş adımlarla Anıl'ın yanına geldiğinde "Baş komiserim?" dedi.
Anıl'ın bakışları kendisini bulduğunda ne olduğunu sorar gibi olan yüz ifadesine karşılık elindeki kahveleri gösterirken "Oturabilir miyim?" dedi. Anıl, onu hafif bir baş hareketi ile cevaplayınca yüzüne yerleşen küçük gülümseme ile karşısındaki sandalyeye oturdu ve elindeki kahveyi "Nasıl içtiğinizi bilmiyordum, o yüzden kendiminki gibi aldım." diyerek ona uzattı.
Anıl "Pek bir önemi yok zaten." dedikten sonra kendisine uzatılan kahveyi alıp bir yudum içti ve "En azından damak tadın iyi." dedi ruhsuz bir sesle. Selin yine gülümserken "Dalgın görünüyordunuz." deyince "Seninle sohbet edecek kadar yakın olduğumuzu bilmiyordum." diye karşılık verdi.
"Haklısınız, ben bir an sadece belki anlatmak istersiniz diye düşündüm. Kusura bakmayın." diyen Selin'e bir bakış attıktan sonra bakışlarını avuç içlerini ısıtan kahve bardağına indirdi. Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Selin "Daha önce konuşma fırsatı bulamadık ama ben, Arzu komiser için çok üzüldüm, başınız sağ olsun." deyince "Vatan sağ olsun." dedi.
Anıl, bakışlarını yere eğdikten sonra aralarında yine bir sessizlik oluşunca "Nasıl içersiniz peki?" dedi Selin. Anıl, kafasını kaldırıp ona bakarken "Anlamadım." deyince "Kahvenizi," diye açıklamaya başladı. "Nasıl içersiniz?"
Karşısındaki adam sessiz kalınca "Pardon, yersiz bir soru oldu." dedi ve kaçamak bir bakış attıktan sonra elindeki kahveden bir yudum aldı. O bardağını tekrar masaya koyarken "Sütsüz, tek şekerli." diyen Anıl'a çevirdi bakışlarını. Başta kaşlarını çatsa da birkaç saniye sonra anlayınca yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Bir dahakine dikkat ederim." dediğinde tebessüm ederek kafa salladı Anıl.
Bakışları, onun gülüşüne kayarken içinde anlam veremediği bir şey hissetti. 3 aydır buradaydı ve bu 3 ayda sadece aksi hallerini gördüğü bu adam, gülümseyince yağmuru durdurmuş, gökkuşağının çıkmasına o sebep olmuştu sanki. 3 ay sonra yüzündeki ilk gülümsemenin sebebi olmuştu Selin. Gülümsemişti Selin'e, çok güzel gülümsemişti hem de. Öyle güzeldi ki gülüşü, bir daha kimse gülmesin istemişti.