Uzuuun bir aradan sonra merhaba. Biraz geç gelen bir bölüm olsa da sonunda sizlerle. Umarım beğenirsiniz ballar. Sınavlarınızda başarılar. İyi gecelerr🍒🍒
Yerde yatan Müdür Park'ı görünce ne yapacağımı bilemedim. Aynı zamanda elinde tuttuğu telefonda, aramada bekleyen Jungkook beni daha da geriyordu.
Telefondan 'Alo? Kiminle görüşüyorum?' tarzında sorular duyuluyordu. Bense yerde uzanan Müdür Park'a doğru çömelip dürtmeye başladım. Bir yandan ismi ile sesleniyordum.
Hatta bekleyen Jungkook sesimi duymuş olmalı ki 'Müdür Park mı? Baba!' dediğini duymuştum. Şimdi ne yapacaktım? Telefonu alıp Jungkook ile konuşmalımıydım yoksa kapatmalımıydım bilmiyordum.
Bir karar vermeliydim. Ama onunla konuşmak için hiç doğru bir zaman değildi. Yine de böyle duramazdım. Bir cevap vermek için telefonu elime aldığım sırada kapı açıldı. İçeri giren asistan genç kız yerde yatan Müdür Park'ı görünce paniklemişti. Hemen bir ambulans çağırmasını söyledikten sonra ordan ayrıldım.
En başından telefondaki Jungkook'a cevap verme cesaretimin olmadığını bilsemde bir an gerçekten konuşmayı düşünmüştüm. Ama kader bunca zamandan sonra onunla böyle iletişim kurmama izin vermemişti.
-
Ofisten ayrıldıktan sonra eve geçtim. Bugün yaşadıklarımdan sonra başımın ağrısı günü daha da kötü kılıyordu. Annem ve kız kardeşimle yediğim akşam yemeğinden sonra Müdür Park'ı defalarca aramama rağmen ulaşamadıyınca endişe ettim ve hasteneye gitmeye karar verdim.
Hastanenin girişinde yönlendirmek için duran genç bir oğlana Müdür Park'ı sordum ve söylediği oda numarasına gittim.
Jungkook! Müdür Park'ın yatağının yanında, kanlar içinde, dizlerinin üzerine çömelmiş şekilde duran Jungkook karşıladı beni. Bembeyaz teni kırmızı kanlarla boynamış, iri gözlerisye ağlamaktan kızarmıştı. Siyah saçları özenle ikiye ayrılmıştı ve yüzünden süzülen göz yaşlarıyla bana bakıp gülümsüyordu. Odaya tamamen girdiğimde Müdür Park'ın üzerine serilmiş beyaz çarşafın kırmızıya büründüğünü gördüm. Zaten beyaz olan teninin tamamen rengi gitmişti. Dudaklarının morarmış olması onu ölü gibi gösteriyordu. Belkide ölüydü?
Jungkook'un ayağa kalkmasıyla bi adım geriledim. Korkunç duruyordu. Gerçek olamayacak kadar kötüydü. Bana yaklaştı ve kana bulanmış ellerini yüzüme yerleştirdi.
'Seni özledim sevgilim.' dedi. Sesi nerdeyse duyulmayacak kadar kısıktı. Gözlerinden ise duygusuzluk akıyordu.
'Sen özlemedin mi yoksa?' dediğinde göz yaşları daha hızlı aktı. Şimdi ellerindeki tüm kan yüzüme bulaşmıştı. Ağlamaya başladım. Korkuyordum.
Yataktan fırlamam ile gördüğüm rüyanın bende bıraktığı etkisi kalbimin çıkmasına neden olacaktı. Öyle hızlı akıyordu ki tüm kan bedenimde delice akıyordu. Gözümün önünden asla silinmeyen Jungkook'un o ifadesi kan dondurucu soğukluktaydı.
Yattığım yerden doğrulup telefonu elime aldım. Müdür Park'tan gelen bir bildirim olduğunu fark ettim ve cevaplamak için mesaja tıkladığım anda telefonum kapanmıştı. Lanet olası şarj aletim kaybolmuştu ve gördüğüm rüyadan sonra Müdür Park'tan bir haber almadan uyuyamazdım.
Saatin geç oluşuna aldanmayıp hastaneye gittim. Aynı rüyamda gördüğüm gibi girişteki genç oğlana Müdür Park'ı sorduktan sonra verdiği oda numarasına gittim.
Kapıyı tıkladıktan sonra içeri girdim ve yatakta uzanan Müdür Park'ı gördüm. Beni fark edince doğruldu.
'Bay Kim! Sizi beklemiyordum.'
'Mesajınızı göremeden telefonum kapandı. Merakımdan dolayı gelmek istedim. Siz iyi misiniz?'
'Ah ben iyiyim. Yaşlılık işte, tansiyonum düşmüş. Önemli bir şey değil.'
'Uh anladım, geçmiş olsun.'
Derin bir sessizlikten sonra merak ettiğim fakat sormaktan çekindiğim o soruyu yönelttim.
'Şey oğlunuza ulaşabildiniz mi?'
'Uh tamamen aklımdan çıkmış. Hatırlattığın iyi oldu.' dedi ve cebinden çıkarttığı telefonu ile oğlum diye kaydettiği numarayı arattı.
Kısaca çaldıktan sonra açılan telefona Müdür Park coşkuyla 'J-Jungkook!' diye girişti. Karşıdan gelen ses ise kısık bir tonla 'Baba?' oldu.
Konuşmamalarının arasından geçen uzun zamanın biriktirdiği anıları konuştular yaklaşık yarım saat boyunca. Jungkook benden ve yaşadıklarımızdan hiç bahsetmemişti. Tüm dikkatle onu dinlerken bir soru sorduğunu duydum.
'Baba, numarama nerden ulaştın? Eski numaramı değişeli çok oldu.'
'Ah buradaki bir müşterimizin seni tanıdığını öğrenince bu fırsatı kaçırmayayım dedim.'
'Tanıdık mı? Kim bu tanıdık?'
'Kim Ta-'
'Müdür Park! Çok özgünüm ama benim hemen gitmem gerek. Tekrar çok geçmiş olsun. İyi geceler.' dedim ve hemen orayı terk ettim. Ellerim terlemişti ve kalbimin atış sesi hastanenin boş koridorlarında yankılanıyordu.
Büyük ihtimalle Jungkook'a ismimi vermişti. Ama bunun beni ne kadar ilgilendirdiği ortadaydı. Yalnızca numarasını vermiştim. Ortada başka bir mesele yoktu.
Eve döndüğüm anda kendimi tekrar yatağa atım. 3 yıl boyunca yurdun rahatsız edici yataklarında kaldıktan sonra bu yumuşak yatağıma muhtaç kalmışım meğer. Telefonumun şarjının bitmesi dolayısıyla uğraşacak bir şeyimin olmaması, vakit yakbetmeden uyumama sebep oldu ama gözlerimi her kapattığımda rüyamda gördüğüm Jungkook'un sureti beliriyordu karşımda. Jungkook'u görmediğim süre zarfınca rüyalarımı süsleyeceği âşikardı.
-
Sabah kahvaltıdan sona şarj aletimi bulmak adına evin altını üstüne getirmiştim. En son Jeong Gyu'un odasına girdim ve o dağınıklıkta gözüme çarpan şarj aletini alıp hemen telefonumu taktım.
Telefonun ekranı açılır açılmaz bir sürü mesaj belirdi. Mesajlar ve cevapsız aramalar. Bunların tümü Jin'den gelmişti. Ne olduğuna anlam verememekle beraber hemen geri dönüş yaptım.
Az bir zaman sonra telefonu açan Jin bir taraftan ağlıyor bir taraftansa nefes nefese konuşuyordu.
'T-Taehyung...'
'Jin! Neden ağlıyorsun? Birine bir şey mi oldu?'
'N-Namjoon trafik kazası geçirdi'...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnnocent Love | ᴛᴀᴇᴋᴏᴏᴋ
RomanceUmarım yurttan kaçtığım gibi geri de dönebilirim. Mesela tanımadığım bir adamın kollarında bayılmış halde falan değil...