Gözlerim hala kapalı dururken içimden bir şarkının melodisini mırıldanmaya başladım. Küçükken sık sık kabus görür ve ağlardım, bu yüzden annem korktuğumda ve savunmasız hissettiğimde gözlerimi kapatıp bir şeyler mırıldanmamı, tüm odağımı o melodiye vermemi söylemişti. Hala işe yaradığına ise inanamıyordum.
Şarkının melodileri hem bir o kadar basit, hem de bir o kadar zordu. Ana teması gerçekdışı alemlerde kendi anlamını ve varlığını yavaşça kaybeden bir çocuğun asıl gerçekliği ve yaşananları sorgulaması ve aramasıyla ilgiliydi. Yani, en azından benim için öyleydi anlamı. En sevdiğim kısmı ise her şeyin belki de bir rüya olduğunu, aslında hiçbir şeyin gerçek olmadığıydı.
Mırıldanmaya devam ederken gözlerimi açtım, başımı Thoma'nın dizlerinin üzerine koymuş olduğum için gördüğüm ilk şey kendisiydi. Gözlerini hafif indirmiş ve mayışmış bir şekilde bana bakıyor ve gülümsüyordu. Bir yandan da sağ eliyle saçlarımı okşuyordu, bunu yapmasını annem söylemişti aslında, çok önceden. Korktuğumda veya canım sıkıldığında saçlarımın okşanması beni rahatlatıyordu ve annem artık buraya sık sık gelemediği(Ayrıca büyüyüp bir yetişkin olduğum) için Thoma'ya bunu söylemenin iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü.
Thoma'nın parlak yeşil gözlerine tüm dikkatimi vererek baktım. Gözleri güneşin kızıl ve turuncu ışığı altında zümrüt gibi parlıyordu. Buna rağmen bir adet endişe vardı bu parıltıların altında, korkmuştu. Ona iyi olduğumu göstermek adına yüzüme tebessüm yerleştirerek derin derin gözlerinin içine baktım, fakat bu sadece onun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Boşta olan sol eliyle karnımın üzerinde duran sağ elime dokundu. Hemen sonrasında elimden tutarak kendi yüzüne yaklaştırdı ellerimi ve yavaşça elimin üzerine dudaklarını götürdü. Sadece elleri değil, dudakları bile sıcacıktı. Dudaklarını birkaç saniyeliğine ellerimle temasta tutup sonrasında geri çekildi, bu sefer kendisi de yüzüme bakarak tebessüm ediyordu. Az önceki endişeli ve çatık gözlerinden eser kalmamıştı.
"Lordum, şimdi daha iyi misiniz?"
Yumuşak bir ses tonuyla bana iyi olup olmadığımı sorarken bu sefer de alnıma dudaklarını bastırdı. Her arkadaş birbirine böyle şeyler yapıyor muydu? Kendisi geri çekilirken bir kez daha ona baktım. Anlam veremiyordum.
"Pfff, evet evimizin erkek hanımı."
Sesimdeki alaycı tonla birlikte kıkırdarken o ise suratını buruşturmuş 'hadi ya' dercesine baana dik dik bakıyordu.
"Yanına gelmeseydim ama sen görürdün evinizin erkek hanımını!"
Dediğiyle birlikte kahkaha attım.
Kim bilir..
***
"Mmm Paimon daha önce hiç bu kadar rahat yatmamıştı ehehe!"
Biz odadan çıkarken Ayaka ve gezgin çoktan uyanmıştı bile. Güvercin eti diye adlandırdığım(ki kendisi daha çok bıldırcın etine veya kekiğe benziyordu) velet ise her zamanki gibi havada uçuşan ayaklarını tepinircesine sallandırıp heyecanlı bir şekilde bağırıyordu.
Daha sonrasında ise Thoma hepimizi mutfağa almıştı. Kahvaltıyı kendisi çoktan gezgin ile birlikte hazırlamıştı o yüzden bize sadece yumulmak düşüyordu(Her ne kadar Thoma gezgine içeri geçmesi için ısrar etse de gezgin teşekkür amaçlı bildiği birkaç yemeği bize yapmak istediğini söylemişti.)
Sofrada Yumurta rolu, Yumurtalı sushi, miso çorbası(onsuz kahvaltı güzel geçmezdi) ve gezginin yaptığı adlarını bile bilmediğim yemekler vardı. Başlamak için elimde miso çorbasının kasesini aldım, kahvaltıda ne zaman miso çorbası olsa ilk ondan başlardım çünkü, benim için vazgeçilmezdi. Sıra sıra yiyeceklerden tadarken bir yandan sohbet dönüyor, diğer yandan ise yemeklerin güzelliğinden bahsediliyordu.
"Oh Paimon oldukça rahat yattı ve bunu söyledi bile, fakat gece Paimon arada bir garip sesler duymuştu." Velet elindeki mavi jöleye benzer şeyi bir yandan yerken diğer yandan konuşuyordu.
"Ah, o ben olabilirim, çünkü Lord Ayato'nun odasına gidiyordum."
Thoma'nın sakin cevabına karşılık uçan velete döndüm. Bu sefer suratını buruşturmuş anlamaya çalışırcasına gözüken bir ifadeyle kafasını kaşımıştı.
"Eh? Paimonun aklı karıştı, neden Thoma Şaşı Ben'in odasına gece girsin ki?"
Tam karşımda duran Thoma ile birbirimize bakıp sustuk. Ne denirdi ki? Aslında, ne denmezdi ki! Yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirip Gardiyanlardan bile daha fazla soru soran velete döndüm.
"Oh küçük şey, çünkü ben Kamisato'nun genç lorduyum. Bir şeye ihtiyacım olduğu zaman Thoma'yı çağıramaz mıyım yoksa?"
Gözlerinden belli olacak ki bu söylediklerime aşırı sinirlenmişti küçük bücür. Küçük şey dediğimden dolayı bana sinirlendiğine yüzde yüz emindim.
"Her neyse, yemekler soğuyor, Aether'ın yaptığı Gezgin kahvaltısı adlı yemeğe henüz dokunmadınız bile! Hadi lütfen tadın, hoşunuza gidecek mi merak ediyorum."
Thoma konuyu kapatmak adına bir şeyler geveleyip kahkaha attı, dikkatleri istediği gibi dağıtmıştı. Karşımdaki gezgine ve uçan veledine bakıp gözlerimi kısarak içimden güldüm. İlginç olucaktı..
***
"Aaarrgh!"Karşımda koşmakta olan savunmasız adama baktım. Boş zamanlarımda Kamisato Klanının dışarısında gardiyanlarla dövüşmeyi seviyordum, bu hem çevikliğimi arttırıyor, hem de köşede sırtını 3 basamaklı merdivenin duvarına dayayıp beni izleyen Thoma'ya savaş taktiklerinde yardımcı oluyordu.
Karşımdaki adam yavaştı, rastgele saldırıyordu ve bu şekilde değil Raiden'in yanına, O sinsi tilki Yae bile onu sabah kahvaltısında atıştırmalık yercesine yenebilirdi. Üzerime koştu esnada kılıcımı kılıfından çıkarıp savurdum. Bu sıkça yaptığım bir hareketti, kılıcımdan çıkan sular sert bir vuruşla karşıya geçerek rakibi geriye itip sendeletiyordu. Tuzağıma düşmüş olan adamın yere sendeleyerek düşmesiyle baş ucuna fırlayıp kılıcımın ucunu alnın ortasına yaklaştırdım ve durdum. Bitmişti, bir kez daha sayıyı ben almıştım. Kılıcımı kılıfına koyar koymaz elimi yerdeki gardiyana yardım amaçlı uzattım. Bana teşekkür ederek ayağa kalktı ve silkelendi.
"Bu harika bir maçtı sayın Ayato! Sizin gücünüzün yüzde biri bile bende olmasa da bugün öğrendiklerimle kendimi daha da çok geliştirip daha da iyi bir kamisato gardiyanı olacağım!"
Ona gülümseyerek karşılık verip arkamı döndüm.
"Eminim öyledir, kendini daha da güçlü hissettiğinde karşıma çık, sürekli çabuk yenmekten bıkmaya başladım.."
Bize doğru bakan Thoma'nın yanına adımlarımı atmaya başladım. Maç bitmişti ama Thoma hala dalgın dalgın benim ve gardiyanın olduğu tarafa bakıyordu. Attığım her adımda yüzünü eskisinden daha da net görebiliyordum ve gözlerinin tıpkı sabahki gibi parladığına yemin edebilirdim.
Biraz daha yaklaştığımda gözlerinin bana kilitlendiğini fark ettim. Ayırmadan derin derin bakıyordu, ne bir kelime ediyor, ne yüksek sesle bana sesleniyor, ne de her maç sonrasında olduğu gibi elleriyle alkışlamalar yapıyordu. Sadece gözleri konuşuyordu bu sefer.
Kalbimde hissettiğim bir atış ile bir an duraksadım. Bu neydi şimdi böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boba Tea(Thoma x Ayato)
FanfictionKamisato Klanında bir gece tuhaf sesler duysanız ne yapardınız? Thoma her insan gibi sesin kaynağına yaklaştığında Genç Lordunun yaralandığını düşünerek panikle içeriye daldı. Belki de hareket etmeden önce düşünmeliydi.. Çizer credit: n0yunn(twitte...