İki elim de boynumun üzerinde olmayacak şekilde, avuç içine bakan kısımları açılmış, öylece havada bekliyordu. Başımı yana çevirmiş, bir şey bile demeden endişeyle çantadan sargı bezi çıkaran Thoma'ya bakıyordum.
"Lordum, daha önce hiç hata yapmamıştınız, bu nasıl oldu?"
Telaş içerisinde çıkardığı sargı bezi ve ilaçları eline alırken yüzüme döndü. Başımı iki yana sallarcasına çevirip gözlerimi kırpıştırdım.
"Bilmiyorum, bir anda yanlış hamle yaptım."
Aradığı cevabı alamamış bir yüz ifadesiyle Thoma bana birkaç saniyeliğine daha bakmaya devam etti. Hemen ardından yüzünü sağ elime çevirip eline aldığı ilacın kapağını açtı.
"Kusura bakmayın lordum, bu biraz.. canınızı yakıcak."
Pamuğun üzerine döktüğü ilacı bir anda avuç içime bastırmasıyla irkildim. Yakıyordu, hem de çok fena yakıyordu. Açık yara ile sıcak suya girmekten daha da beterdi çünkü ilaç hem yaranın çiziklerini, hem de derinin içini gitmek bilmeyen bir yavaşlıkta yakıyordu.
Pamuğu bastırmaya devam etmesiyle dudaklarımı ağzımın içinden ısırdım. Şuan yapabileceğim en saçma şey ses çıkarıp mızmızlanmak olurdu, sonuçta kendi hatam sonucu ortaya çıkmış bir yaraydı ve Thoma'nın işi onun mikrop kapmasını engellemekti.
Thoma pamuğu köşedeki masanın üzerine koyup, yerdeki sargı bezine uzandı. Eline aldığı bezi dikkatli bir şekilde elimin etrafına sararken parmaklarımın arasından geçiriyor, sargının hiçbir yerde takılmamasına özen gösteriyordu. O tüm dikkatini elimdeki yaraya vermişken ben bir yandan kendisine bakıyor, diğer yandan da elimin sargı bezine sarılmasından dolayı getirdiği tuhaf hissi anlamlandırmaya çalışıyordum.
Elimde hisettiğim ani sıkılık ve acı ile refleks olarak elimi hızla geri çektim. Sargı bezi sımsıkı bağlanmıştı fakat şimdi ise tüm elim zonkluyordu. Alışmaya çalışırcasına parmaklarımı oynatmaya çalışmıştım ama sadece daha çok ağrı ve acı hissettiriyordu.
"Lordum, diğer elinizi uzatın lütfen."
Sol elimi Thoma'ya uzatarak gözlerinin içine baktım. O sadece elime bakıyor, çıkardığı yeni pamuğa ilaçtan döküyordu.
Bu süreçte hiç doğru düzgün suratıma bakmamıştı bile. Sadece başka şeylere dikkatini veriyordu.
"Thoma?"
"Efendim lordum?"
Hala suratıma bakmaması üzerine kaşlarımı hafifçe çatıp, yanaklarımı şişirdim. Beni hiç böyle görmezden gelmemişti, hem de asla!
"Benden nefret ediyor musun?"
Thoma sorduğum soru üzerine bir anlık duraksadı, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Birkaç saniye put gibi durduktan sonra tekrardan işine döndü.
"Hayır lordum, neden öyle düşündünüz?"
"Eh.. Çünkü bütün bir gündür benden kaçıyorsun, yüzüme doğru düzgün bakamıyorsun bile!"
Sesim aynı küçük bir çocuğun itirazı gibi çıkarken kaşlarımı daha da çatmıştım. Madem nefret etmiyordu ne diye bakmıyordu ki? Koskoca Kamisato lideri vardı karşısında, kimi kandırıyordu!
Düşüncelerim arasından sıyrılmak adına derin bir nefes alıp, geri verdim. "Saçının çekilmesinden hoşlanmıyorsan bunu söyleyebili- AH!"
Konuşuyordum ki hissettiğim yoğun acıyla elimi kendime doğru çekip gözlerimi sımsıkı kapattım. Lanet olası şey sözde sadece sürtünmüş bir yaraydı ama derin kesikten çok daha feci derecede acımıştı. Elimde hissettiğim yoğun acı yavaş yavaş zonklamaya başlarken gözlerimi açmaya çalıştım. Sadece çalıştım, çünkü acıdan dolayı göz kapaklarım istemsizce kapanıyor ve yüzümü buruşturuyordum.
Görüş açıma bir çift el ve sargı bezinin girmesiyle tüm dikkatimi yine karşımda işlem uygulayan Thoma'ya verdim. Başka şeylere odaklanırsam acı belki geçerdi.. çocukça bir düşünceydi ama düşünceydi işte. Thoma bir öncekine göre daha da yavaş bir şekilde sargıyla elimi sarıyordu. Çıkardığım sesten canımın ne kadar yandığını anlamış olmalıydı.
Anlamasaydı zaten daha da büyük bir sıkıntı olurdu.
İşlemi bitirir bitirmez iki elimi de görebileceğim hizaya getirip bakınmaya başladım. Gerçekten yaralanmayı nasıl başarmıştım? Daha önce hiç başıma gelmemiş bu olay sadece iki saniye Thoma'ya bakmamla gerçekleşmişti. Buna Thoma neden olamazdı, dolayısıyla benim aklım bir karış havada etrafa bakınmam sonucu olmuştu bu, ki kendi hatası olmamasına rağmen yanıma kadar koşmuş, yardım etmişti. Zaten görevi buydu, ancak beni görmezden gelmeye çalışırken gelip yardım etmesi kibar bir ayrıcalıktı.
Başımı tekrardan yukarı kaldırdığımda Thoma çoktan ayağa kalkmış, malzemeleri kutuya geri koyuyordu. Arkası dönük olduğundan dolayı yüzünü göremiyordum, aynı şey onun için de geçerliydi.
Yanaklarımı şişirip etrafı incelemeye başladım. Ne Thoma konuşuyordu ne de ben. Kutuya konulan malzemeler dışında çıkan başka hiçbir ses yoktu, öylece ikimiz de suskun bir biçimde duruyorduk. Bu bir süre daha böyle devam ettikten sonra nihayetinde bir ses duymuştum.
"Lordum.."
"Hm?"
Thoma en sonunda konuşmayı başarmış, yüzünü yana çevirip gözleriyle bana bakmıştı. Kısa süreli bir bakışmanın ardından yüzünü geri dönüp malzemeleri düzenlemeye geri koyuldu.
"Sizden nefret etmiyorum lordum, sadece.. kendime kızgınım."
Bu duyduğum en saçma şey olabilirdi, onun saçını çektim diye niye kendisinden nefret ederdi ki? Anlamsızdı, Söylediklerinin arkasından bir anlam çıkarmaya çalışmak ise daha da anlamsızdı!
Ayağa kalkıp, Thoma'nın bulunduğu masaya doğru yürüdüm. Duyduğu sesten dolayı benim olduğum tarafa çoktan dönmüş, gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu. İki elimi de yanaklarının altına koyup bana daha da net bakmasını sağladım, hissettiğim sızı ve ağrı yüzünden ellerimi geri çekmek istiyordum, fakat önce diyeceklerimi söyleyecektim!
"Paimondan daha da çok saçmalıyorsun! Hem neden kendinden nefret edersin ki ahmak?"
Kaşlarımı çattıktan sonra ellerimi yüzünden çektim, hala ağrıyor ve sızlıyorlardı, bir süre bu lanet baş belasını çekecektim. Gözlerimi Thoma'dan ayırıp, odada rastgele bir köşeye çektim. Bundan sonra diyeceklerimle zaten rastgele bir duvarı incelemek Thoma'nın duratına bakmaktan daha cazip gelecekti.
"Lordun...sana kendinden nefret etmemeni, emrediyor.."
Ahhh utanç duygusu. Çoktan bütün bedenim utançtan kıvrılmaya, organlarım o lanet tuhaf hissi vermeye başlamıştı bile. İçim boş ama dolu gibiydi, yoğunluk hissettiğim tek yer yüzümdü ve bu beyaz tenle söyleyebilirim ki yüzüm şuan kıpkırmızı olmalıydı.
Duyduğum kıkırdama ve başımda hissettiğim sıcaklık ile yüzümü tekrardan Thoma'ya döndüm. Elini başıma, saçlarıma götürmüş, yavaş yavaş okşuyordu. Yüzünde mutlu, ama bir o kadar da üzgün bir ifade vardı.
Fakat şu anda benim için önemli olan tek şey Thoma'nın saçlarımı yavaş yavaş okşayışıydı. O başımı okşadıkça ben gözlerimi kısmış, kapatmıştım. Bu zamanın durması için harika bir andı bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boba Tea(Thoma x Ayato)
FanfictionKamisato Klanında bir gece tuhaf sesler duysanız ne yapardınız? Thoma her insan gibi sesin kaynağına yaklaştığında Genç Lordunun yaralandığını düşünerek panikle içeriye daldı. Belki de hareket etmeden önce düşünmeliydi.. Çizer credit: n0yunn(twitte...