"..İki erkek, yazdığın gibi birbirinden hoşlanabilir mi?"
Yae Miko, doğrulduğu yerde olduğu gibi kalakalmış, bir süre gözlerimin içine boş boş bakmıştı. Hemen sonrasında ise kahkahalara boğularak tüm odayı yankıya boğmuştu. Açıkçası böyle içten kahkahalara boğulduğuna ilk kez şahit oluyordum.
"Ahahah! Bu nasıl bir soru böyle? Yoksa Lider Kamisato Ayato'ya bir şeyler mi oluyor?"
Kahkahaları devam ederken kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim, sorumun neyi bu kadar komik olabilirdi ki? Ne yapmıştım da gözlerinden yaş gelecek kadar gülmesine sebep olmuştum?
"Dalga geçme Miko! Sen ve senin o kitaplarının her birinde konu ney ise ben de onu soruyorum o kadar!"
"Ha?"
Kahkahaları arasında, kısmış olduğu gözlerini açıp yüzünü tekrardan bana döndü. Oturduğu koltukta gülerken binbir farklı şekle bürünmüştü resmen.
"Ne yani, bana sadece bir değil, birden fazla kitabımı mı okuduğunu söylüyorsun? Etkilendim, hem de oldukça şaşırdım tatlım!"
Kahkahalarına devam ederken, eliyle gözyaşlarını bir hışım silip bana gözleri sonuna kadar açılmış bir şekilde tekrardan baktı. Hemen sonrasında kahkahasına devam etmesine karşın ben de tavrımı belirleyecek kadar yüksek bir sesle iç çekmiştim.
"Tamam, tamam dur konuşacağım gitme! Hah, gerçekten süprizlerle dolusun Kamisato AYATO!"
İsmimi bastırarak, yüksek ve tiz bir sesle söylediğinde istemsizce yüzümü buruşturmuştum. Böyle bir durumda adımı yüksek sesle söyleyince hiçbir şey olmuyordu, aksine sadece kısa bir süreliğine ses kirliliği oluşuyordu o kadar.
Miko gözlerinden gelen yaşı tekrar sildikten sonra koltuğunda doğrulup, düzgün bir şekilde oturduğundan emin oldu. Hala yüzünden eksikmemiş gülümsemesi ve gülmekten sırılsıklam olmuş gözleri ve yanaklarıyla bana doğru döndü.
"Kusura bakma, ama benim gibi biri için bile bu oldukça komikti, kendimi tutamazdım, haliyle kahkahalara boğuldum."
Kıkırdamalar eşliğinde oldukça gereksiz açıklamasını yaparken gözlerimi devirdim. Buraya bir palyaço olarak gelseydim daha çok işe yarardım gibi hissediyordum, ve bu his benim sinirlerimi oldukça geriyordu da.
Derdi neydi? Yeni şeyler düşünüp benle alay etmek adına vakit mi kazanmaya çalışmıştı?
"Şunu sormak istiyorum Ayato,"
Miko, uzakta olan yüzünü bana yaklaştırdığı anda ben de yüzümü ona doğru yaklaştırdım.
"Bu soruyu sorma sebebin kim acaba?"
"Bu seni ilgilendirmez, Miko."
Sorusuna oldukça sert bir tonda cevap verirken kaşlarımı çattım. Fark ettiği gibi yüzünü benden uzağa çekerek, sırtını koltukta dikleştirdi ve düşünceli bir yüz ifadesiyle etrafına bakınmaya başladı.
"Yani, kim olduğunu bilemezsem net bir cevap veremem, sadece genel konuşabilirim Ayato."
"O zaman genel olarak konuş Miko."
Söylemeyi düşünmüyordum, ona gidipte Thoma diyemezdim öylece. Her ne kadar kendisinden şu anda yardım istiyor olsam da karşımdaki her zamanki Yae Miko'ydu. Alaycı, kurnaz ve sinsi. Avını ikna eden bir tilki misali konuştuğu için ona saymayı artık bıraktığım kadar çok şey söylemiş, işin sonunda benimle yıllarca alay etmesine sebep olmuştum. Her neyle alay ederse etsin, bununla etmemeliydi. Çünkü bu sefer bu konunun içinde tek ben değil, Thoma da vardı ve Thoma'nın üzülmesini asla istemezdim. Hem de asla.
Miko, ciddi bir yüz ifadesine bürünerek ellerini iki yana açtı.
"Bir kızın erkekten hoşlanması nasıl mümkün ise erkekle erkeğin de birbirinden hoşlanması o kadar mümkündür. Ayrıca söyle, Inazuma'da hiç mi el ele tutuşan iki erkek görmedin? Gerçekten dışarı daha sık çıkmalısın! Sana kızların da birbirlerinden hoşlanabileveklerini söylesem herhalde ağzın açık kalacak derecede olaylardan bağımsız yaşıyorsun!"
Bu kaçıncı göz devirişimdi? Hatırlamıyordum. Miko yine alaycı bir şekilde konuşmuştu o kadar, gerçekten, bir insan neden sürekli alay etmekten zevk alırdı ki? Alay eden bir başkası olarak ben bile kendime bir sınır koyuyordum, ve en azından insanların suratlarına doğru açık seçik şekilde kahkahalara boğularak yapmıyordum bunu.
Bir süre daha Miko'nun yanında durduktan sonra 'kibarlık' gereği teşekkür etmiş, hemen sonrasında mekanından ayrılmıştım. Dışarı çıktığımda havanın karanlık olduğunu görmemle şaşırmış, adımlarımı klana doğru hızlandırarak ilerlemeye başlamıştım. Sabah gittiğim yerden nasıl oluyor da akşam çıkabiliyordum?
***
Genç lider, Yae Miko'nun mekanından kendi klanına doğru giden yolu yarıladığında adımlarını daha da hızlandırarak, sanki bir av peşindeymişçesine ilerlemeye başladı. Hızlı adımlarının sonucunda çıkan dal çatırdamaları ve hışırtılar zavallı kuşların korkup yuvalarının bulunduğu ağaçlardan biraz uzaklara uçmasına sebep oluyordu.
Tabii, öfekli hareket edenlerin sonu asla iyi olmaz derler. Çünkü çıkardığı hışırtılar ve gürültüler adeta Ayato'yu takip edenin ses gürültüsünü örtüyor ve ona ortam kazandırıyordu. Klana acele bir şekilde gitmesi, etrafa dikkat göstermemesine sebep oluyordu, bu da kendisini takip eden kişiyi fark etmemesine neden oluyordu.
Hışırtı sesleri ayrı, dal çıtırtıları ayrı gürültü yapmaya devam ederken genç sonunda klanına nefes nefese varmış, içeriye sağ sağlim bir şekilde girmiş ve odasına girmişti.
Fakat onu takip eden o gizemli varlık, öylece klan girişinin epey uzağında, askerleri izlemeye devam ediyordu. Hışır, hışır, hışır. Sesleri duymayan dikkatsiz askerler, olaylardan bir haber, keyifli bir sohbete tutulmuşlardı. Sonra olacaklardan habersiz, sohbetlerine devam ediyor, arada kahkahalar atarak birbirlerinin keyiflerini yerine getiriyorlardı.
Peki sonra ne mi olmuştu?
Hiçbir şey.
Şanslılardı ki o gizemli varlık bir süre sonra geldiği yere geri dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boba Tea(Thoma x Ayato)
FanfictionKamisato Klanında bir gece tuhaf sesler duysanız ne yapardınız? Thoma her insan gibi sesin kaynağına yaklaştığında Genç Lordunun yaralandığını düşünerek panikle içeriye daldı. Belki de hareket etmeden önce düşünmeliydi.. Çizer credit: n0yunn(twitte...