-11-

1K 105 38
                                    

İlk hangisini okumalıydım?

Elimi saçlarıma atıp uzun bir süre karıştırdım. Önümde birden fazla seçenek vardı ve şahsen hangisi ilk okunmalı bilmiyordum bile! Seçim yapamadığımdan dolayı gözlerimi kapatıp ellerimi rastgele etrafımda salladım, gözümü açtığımda elim hangi kitabın üzerindeyse ilk onu okuyacaktım!

Birkaç saniye boyunca küçük çocuklar bile ellerimi sağa sola salladıktan sonra durdum. Gözlerimi açtığımda ellerimin altında bir kitap duruyordu. Hani bazen bir şeyi seçerken gözünüzü kapatıp seçersiniz sonra gözünüzü açtığınızda parmağınız boşluğu işaret etmiş olur ya, işte o başıma gelmemişti.

"Baharın pembe çiçekleri.."

Adından da anlaşılacağı üzere aşırı romantik bir kurguya benziyordu, fakat başlangıç için idealdi sanırım. Kitabın kapağını büyük bir umutla açarak okumaya başladım.

Baharın pembe çiçeklerinin açtığı zamanlarda uykusundan uyanan ölümsüz tanrılar, her seferinde kendileri için özel olan kişiyi arar ve bulmaya çalışırlar. Sadıklığın sembolü olan Tanrı Zepth için ise bu zaman akan derenin kenarında bulunan büyük kiraz ağacının altında uyuklamak demektir. Diğer Tanrıların aksine Zepth her zamanki gibi ağacın altında huzurla uzanıp, derenin kulağa müzik gibi gelen şırıltısını dinlerken bu güzelim müziğin notaları arasında duyulan bir takırtı ile gözlerini aralar. Kafasını biraz sağa çevirdiğinde ise sadece biraz ötede sincaplara çerez veren kahverengi saçlı bir genci bir görür.

Her zamankinin aksine bu sefer böyle farklı bir olayla karşılaşan Zepth şaşırır ve gencin yanına ilerler. Sonuçta, ölümsüz hayatı boyunca buraya doğru düzgün geldiğini görmüş çok az insanoğlu vardır.

"Ne yapıyorsun?"

Zepth yaklaştığı gence merakla sorusunu sorduğunda genç yüzünü ona döner. Parlak yeşil gözleri ve güler yüzüyle genç yaptığı şeyi açıklar.

O saatten sonra zaman çok hızlı geçer. Genç, Sadık tanrı Zepth'e sincaplarla olan bağını, yaşamını ve hayallerini anlattıkça Zepth onu dinler, gence daha da çok bağlanır, taa ki baharın sonu gelene kadar. Zepth bir tanrı olduğunu gizlemek isteğiyle Gence birkaç aylık işi olduğunu, fakat baharın başında yine geri aynı yere geleceğini belirtir. Bir sonraki baharda yine aynı yere ümitle varan Zepth genci orada beklerken görür. Bu olay defalarca kez tekrarlanır ancak bir gün Zepth yine uyandığında gencin orada olmadığını fark eder ve aramaya koyulur.

***

Güneşin ışıklarının odamı çoktan doldurduğunu fark ettiğimde çoktan gözlerim kıpkırmızı olmuş ve elimde peçeteyle bir köşeye büzüşmüştüm bile. Zavallı Zepth, biricik insanı aslında haydutlar tarafından katledildiğini bilmeksizin senelerce onu arıyor, acı haberi alınca ise üzüntüden dayanamayıp sonsuz bir uykuya dalıyordu.

Burnumu çekerken gözlerimi kırpıştırdım. Şimdi Ayaka'yı neden sürekli bu halde odasında bulduğumu anlıyordum. Anlaşılan o da üzücü kitaplar okuyor ve buna dayanamayıp ağlıyordu. Ah zavallı güzel kardeşim, bunu daha önceden bilseydim her seni o halde gördüğümde elimde bir tabak kekle içeri girerdim.

Ellerimle gözlerimi ovuşturup etrafıma bakındım. Birazdan antrenman yapacaktım ve hazır olmam gerekiyordu. Ne olursa olsun sabahları dikkatimi sadece antrenmana verip kendimi daha da çok geliştirmeliydim.

Dışarı çıktığımda bu seferki antrenmanı gerçekleştireğim asker çoktan hazır bir şekilde alanda bekliyordu. Az önce odamdaki güneş ışığı hafif soluk iken dışarısı güneşin sıcak ve parlak ışıkları altında kavruluyordu bile

Acaba çok sıcaktan bunalırsam diye üzerimi savaşırken ıslatmalı mıydım? Şahsen güzel bir fikire benziyordu.

Çoktan yanımda bulunan kılıcımı özenle kılıfından çıkarıp askerin yanına yaklaştım, birbirimizi resmi bir şekilde selamladıktan sonra ben çapraz sağa, o ise çağraz sola geçip vücutlarımızı birbirine bakar şekilde ayarladık.

Şimdi kafa dağıtma zamanı..

Asker diğerlerinin aksine başlar başlamaz öne atılmayıp yan yan yürümeyi seçmişti. Anlaşılan kılıcı tutuş şeklimden ne tür hamleler yaptığıma bakıp her birinden kaçacak ve hamlelerimi ezberleyecekti. Pek kolay bir tercih değildi bu, sonuçta ben olayın farkındaydım ama amaç zaten hem onlara hem de bana yeni teknikler kazandırmak değil miydi?

Asker sonunda atağa geçtiği sırada ters hamle yaparak sol tarafından kaçtım. Amacım soldan da sağa geçerek aklını karıştırıp yerden vurmaktı fakat çoktan anlamış gibi kendini başka yöne çekerek hamlemi bozmuştu bile.

Peşi sıra onun kaçışlarıyla bende arkasından zikzaklar çizerek aklını kurcalamaya çalışıyordum. Nihayetinde hamlelerimden ve kafasını sürekli sağa ve sola çevirmekten başı dönüp duraksayınca kılıcımı havaya doğrulttum. İşte şimdi elementimi kullanarak etrafta su dalgası oluşturabilirdim.

Oluşturabilirdim, tabii tüm dikkatimi verseydim. Kılıcı havaya kaldırırken karşı tarafta bizi izleyen Thoma'yı görünce şahsen dikkatim dağılmıştı ve elementimi yanlış kullanarak hafif ve hoş dalgalar değil, aniden bastıran bir yağmur gibi suyu baştan aşağı üzerimize çarparcasına dökerek kendi dengemi kaybetmiş ve yere düşmüştüm.

"Efendim..!"

Sırılsıklam olsa bile yanıma yaklaşıp elini uzatan askerin yüzüne birkaç saniye amansızca bakmıştım. Neler olmuştu az önce? Daha önce hiçbir antrenmanında hata yapmamış olan ben, tek bir kişiyi görünce aklım beş karış havaya uçarak hata mı yapmıştım?

"LORDUM!"

"Eh..?"

Ben şaşkınlıktan doğru düzgün bir şey söyleyemiyorken Thoma büyük bir endişeyle bana doğru koşuyor, asker ise antrenman başlamadan önce köşeye bırakmış olduğu çantayı eline almış yanımda diz çöküyordu.

Çantadan sargı bezi ve birkaç ilaç çıkaranana kadar durumun farkına bile varamamıştım.

"Lordum! Eliniz.. eliniz kanıyor!"

Thoma yanımıza soluk soluğa vardığında söyledikleriyle daha da bir gözlerimi açıp iki elimi ve gözlerimin hizasına getirdim. Sağ elimde derin bir yara vardı ve sol elim yere düşmem sonucu sürtünüp kan olmuştu.

Bu bir şaka olmalıydı.

Asker hızlıca sargı bezlerini sararken Thoma'nın kendisini durdurmasıyla şaşkın bir yüz ifadesiyle durmuştu.

"Buradan sonrasını ben hallederim, lütfen dışarı çıkıp daha çok sargı bezi ve ilaç alınız."

Thoma'nın nezaketiyle asker başını sallayıp hızla Klandan dışarı koşarak çıkarken Thoma askerin arkada bırakmış olduğu çantayı kapıp kolumdan da tutarak beni yavaşça Klanın evine doğru götürmeye başladı.

***

Selam uzun zamandır bazı sağlık sorunlarından ve kişisel problemlerden dolayı yazamıyordum. Kısmen geri döndüm sayılır, umarım bölümü beğenmişsinizdir(*''*).

Boba Tea(Thoma x Ayato)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin