15.Bölüm(Ajax)

638 105 56
                                    

Bazıları yıkmak için doğarlar. Yakmak için. Varoluşlarının amacı bunda saklıdır. Yaradılışlarının iç güdüsü olan şiddet arzusuyla bazen içlerindeki canavarlara karşı savaşırlar, bazen de canavarlarla birlikte tüm dünyaya karşı.

Hwang Ajax Hyunjin de onlardan biriydi. Doğduğu andan beri içinde büyük bir yıkım gücü taşıyordu. Büyük bir alev..

Sayısız düşmanın kanı vardı ellerinde, sayısız savaşın izini taşıyordu bedeninde.

Görkemli saraydaki devasa yatak odasının bir köşesinde durmuş, karşısındaki aynada bu izleri süzüyordu Ajax.

Ajax... Bu ismi binlerce kez duymuştu. Ama ilk kez bu kadar derinden hissediyordu o olduğunu.

Ajax.. Ares'in gözdesi.. Sadık askeri..

Geçirdiği yılların aksine bu kez bu isim ona o kadar da görkemli görünmüyordu. Doğru hissettirmiyordu.

Babası ve Tanrıça'nın tartışması giderek büyürken, küçük bir çocuk gibi odasına yollanmıştı. Ve tabi ki Hwang Ajax Hyunjin bu emri de hiç itiraz etmeden yerine getirmişti.

Bunun üzerinden saatler geçmişti. Beyaz ve altın rengiyle döşenmiş, zorlama bir soylu süsü verilmiş odasında saatlerdir düşünüyordu Hyunjin.

Başından beri planın Seungmin olduğunu biliyordu. Onun anahtar olduğunu, Olimpos'a karşı en büyük silah olduğunu biliyordu.

Ama tüm bildiği bundan ibaretti. Onların yanında savaşması içindi her şey. Böyle sanıyordu Hyunjin. Ona zarar gelmeyeceğini söylemişti çünkü Ares.

Düşündü Hyunjin. Gerçeği bilseydi, yine de aynısını yapar mıydı? Seungmin'i kurban eder miydi?

'Belki' diye düşündü. Sonuçta istediği şey buydu. Babasının sevgisi, onayı ve gücü..

Aynadaki yansımasıyla göz göze geldiğinde alaylı bir gülüş bıraktı Ares'in gözdesi boş odaya.

Artık kendini bile kandıramıyordu.

Seungmin'e ya da diğerlerine asla bile isteye zarar veremezdi o.

Hwang Ajax Hyunjin'in istediği şey güçte değildi. Fakat güçlü olmak zorundaydı. Çünkü zayıf olduğu takdirde onu nasıl bir yaşamın beklediğini biliyordu.

11 yaşındayken girmişti akademiye. O zamana kadar annesinin yanında, onun sefil hayatını yaşıyordu.

Kalabalık bir şehrin ücra ve tekinsiz bir semtinde geçimini fahişelik yaparak sağlayan bir kadının oğluydu Hyunjin.

Yaşadığı yerde ünlü sayılırdı annesi. Tüm kesimden müşterileri vardı ve parasını alıp, kafasını bulabildiği sürece başka hiç bir şeyi önemsemiyordu. En başta oğlunu. Yani en azından çoğunlukla.

Günün 20 saati alkol ve çeşitli keyif verici madde yüzünden kafası güzel bir şekilde dolaşıyordu. Kalan zamanda ise eğer - Hyunjin'in şansına- uyanıksa dünyanın en iyi annesi oluyordu.

Hyunjin'in en nefret ettiği günlerden birinde, annesi yine eve bir adamla gelmişti. Küçük çocuk alıştığı ve ona tembihlendiği üzere iki katlı evin, annesinin odasına en uzak kısmına, mutfağa gidip kendini aptal bir çizgiromana gömmüştü.

Aptaldı, çünkü Hyunjin onları okumaktan nefret ederdi. Fakat annesinin ona aldığı tek şey bunlardı.

' Yine de' diye geçirirdi içinden, 'yine de en azından bir kaçışım var ve güvendeyim.'

Ama bu düşünce o kadar uzun sürmemişti. Annesinin eve getirdiği o iğrenç adam, orta yaşlı kadından o kadar da tatmin olmamış olacak ki önünde gördüğü güzel ve temiz yüzlü çocuğu çok iştah açıcı bulmuştu.

TANRILARIN ÇOCUKLARI (Stray Kids/Hyunmin) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin