"Hadi Seung, bir kadeh daha!" diye şakıyarak kendisine kan kırmızı şarabı uzatan arkadaşına göz devirdi Seungmin.
Şölen başlayalı 1, o ve Hyunjin ormandan döneli 3 saat oluyordu.
Savaş Tanrısı ile yaptığı anlaşmadan sonra, Tanrıçanın onlara ne yapmaları gerektiğini anlatmasını dinlemiş ve ayrılmışlardı.
Şafak vakti, tüm kamp uyurken Savaş Tanrısı'nın tarif ettiği ve oğlunun ise çok iyi bildiği gizli tünellerden ormanın derinliklerine çıkacaklardı. Daha sonra Hyunjin' in önderliğinde ve yine çok iyi bildiği yollarla şehire gidip, yeraltına açılan nadir geçitlerden birine ulaşacaklardı.
Ve tabii bu o kadar basit değildi. Yapmaları gereken bir kaç şey daha vardı.
Sıkıntıyla iç çekti Seungmin. Bundan emin değildi.
Yeraltına inmek basit bir iş değildi. Tanrı Hades - anlatılanlara göre- hoşgörülü bir adam sayılmazdı.
Onu sadece efsanelerde duymuştu Seungmin. Changbin bile babası hakkında pek konuşmazdı.
Acımasız bir lord olduğunu biliyordu. Hatta belki Ares'ten bile acımasız.
Fakat tüm bunlara rağmen Seungmin çok yorgundu. Melez Akademisi sanıldığı gibi eğlenceli bir yer değildi onun için.
Burada doğmuştu o. Kendini bildi bileli annesinin adını alan kulübede yalnız yaşıyordu. 'Belki' diye düşünürdü hep, belki kardeşleri olsaydı bu kadar zor olmazdı onun için.
Fakat Chan ile birbirlerine bulana değin bu soğuk yerde hep yalnızdı.
Dış dünyayı merak ediyordu. Ebeveynleri dışarıda olan dostlarının anlattığı ve yine onların getirdiği kitaplar kadar biliyordu orayı.
Yine de bir gün orada yaşamayı istiyordu. Sıradanlığı severdi Seungmin.
Zira doğduğundan beri gördüğü, çoğu zaman pozitif olmayan bu özel ilgi onu fazlaca boğuyordu.
Ve şimdi Savaş Tanrısı ona çocukluğundan beri istediği şeyi vadediyordu.
Özgür bir hayatı..
Ve belki de gerçek bir aileyi.Kardeşi gibi gördüğü bu yarı tanrılarla bir araya gelene dek sevgi sözcüğünün anlamını dahi bilmiyordu genç melez.
Bir çok şeyi bilmiyordu. Ve şimdi önünde böyle bir fırsat varken nefsine hakim olamamıştı.
Tanrılara güvenmiyordu. Neredeyse hiçbirine.
Fakat artık bir hayat istiyordu. En azından sığınabileceği birini. Tüm bu tanrısal şeylerden sıkıldığında, gidebileceği bir kapısı olsun istiyordu.
Tekrar iç çekti ve yanında güle oynaya şölenin tadını çıkaran dostlarına baktı. Onlara bir şey anlatmamıştı. Ona koşulsuz destek olacaklarını biliyordu.
İçi rahat değildi fakat yine de onların omuzlarına bu yükü yüklemek istemedi.
Bu sırada gözleri alanın öteki ucunda, diğer gözdelerle oturan Hyunjin'i buldu.
Ormandan ayrıldıktan sonra, şafak vakti odasına geleceğini ve hazır olmasını söylemesi dışında tek kelime etmemişti.
Bu şaşırtmadı Seungmin'i. Ares Oğlu tam anlamıyla bir askerdi. Verilen görevi layığıyla yerine getirir, asla sorgulamazdı.
Bu göreve onunla gitmek istemiyordu ve onun da böyle düşündüğünü biliyordu.
Ares Oğluna uzun zamandır aşıktı Seungmin. Fakat aynı derecede ondan nefrette ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRILARIN ÇOCUKLARI (Stray Kids/Hyunmin)
Fantasy"Tarihe karşı gelemezsin Seungmin.. Ares'in Afrodith'e olan aşkı çocuklarında hayat bulur. Ares oğulları her zaman Afrodith'in çocuklarına aşık olur. Tanrılar ve çocukları için bile tarih tekerrürden ibarettir." *************************************...