"OKÇULAR, HAZIR, 1...2...3... ATEŞ!"Siper olmuş, ölülerden oluşan ordunun ardından boğazı yırtılırcasına bağırdı Artemis Oğlu. Ve cümlesinin bitmesiyle eş zamanlı yüzlerce ok, acımasızca birbirini katleden binlerce beden arasından Olimpos'un ordusunu oluşturan bin bir çeşit yaratığın göğsüne tereddütsüzce saplandı.
Gri ve kasvetli gökyüzünün altında, göz alıcı yeşilliğini uğursuz kızıla bırakmış çimenler üzerinde üstünlüğün kimde olduğu belli olmayan bir mücadele veriyordu birbirinden güçlü onlarca yaratılmış.
Zaman kavramı yoktu. Amaç hırsı, duygu bağı yoktu. Sadece hayatta kalma iç güdüsü vardı.
'Demek ki' diye geçirdi içinden Ay Tanrıçası'nın, annesinin tahtını sallayan oğlu, bir yandan da bir başka gümüş okla yayını geriyordu ' demek ki savaş böyle bir şeymiş. '
Bu kelimenin anlamını öğrendiğinden ve son bir kaç haftada çokça zikrettiğinden beridir istemsizce kırmızı rengi canlanıyordu Seungminin zihninde. Savaşın rengi. Kan kırmızısı.
Ama yanıldığını fark etmişti. Savaşın rengi griydi. Hiçliğin grisi.
Savaş bittikten sonra, sonuç ne olursa olsun geriye kalacak olan hiçliğin.
Derin bir nefes aldı ve bir kez daha atış emri vermeden önce savaş meydanını süzdü genç tanrı.
Gözleri önce Hades ile birlikte ölüler ordusunu kontrol ederken bir yandan da avuç içlerinde taşıdığı o muazzam güçle savaşan Changbini buldu. Hiç zorlanmadan, üzerine gelen onlarca kişiyi tek seferde bir böcekmişçesine eziyordu.
Öte yandan bir kaç metre ötesindeki Felixe baktığında hiç kimsenin ona yaklaşamadığını gördü. Zira güzel melez ona yaklaşmalarına izin vermeden tüm doğa üstü canlıları etkisi altına alıp kendilerini kurban etmelerini sağlıyordu. Kısaca gülümsedi Seungmin.
Ve gözleri hemen ters tarafa kaydı. Minho elindeki devasa mızrakla adeta görsel bir şölen sunuyordu. Tüm kan ve vahşet içinde bundan zevk alan ve bunu bir sanat gibi yaşayan tek kişiydi.
İlk defa savaşıyor olmasına rağmen cesareti ve gücü takdir edilesi Jisung'un aksine.. Küçük olan bilmeyen birinin ilk kez tuttuğuna inanmayacağı mücevher kabzalı kılıcıyla kendinden onlarca kat büyük ve tecrübeli savaşçıları adeta ezercesine önüne seriyordu. Fakat yüzünde bundan ne kadar iğrendiğinin berrak bir yansıması vardı. Yine de kılıcının keskin çınlaması onu kendinde tutuyor, amacını bir an olsun unutturmuyordu.
Ve elbette çınlayan tek kılıç onunki değildi. Savaş meydanının tam göbeğinde sırt sırta vermiş Hyunjin ve Chan da tıpkı Minho gibi görsel bir şölenin neferleriydi. Bu kanlı şölenin ortasında, savaşı bir şiir gibi ezbere bilen ikili adeta dans edercesine keskin kılıçlarıyla yerde oluşan kan göletinin kurumasına izin vermiyorlardı.
Bu büyük vahşet tablosu korkutucuydu. Fakat bir o kadar da cezbedici.
Bu kez gözleriyle diğerlerini aradı Seungmin binlerce beden arasında. Ve tüm yoldaşlarının iyi olduğunu gördüğünde bu kez yanındaki bedene döndü.
Kuzeninin şakağından akan terden sonra gözlerine çıkardı bakışlarını. Hırsını, cesaretini ve içinde yanan ateşi gördüğünde gülümsedi. Kanlı bir savaş meydanını kül edebilecek bir ateşti bu. Ve hepsinin gözlerinde yanıyordu.
Apollo'nun cesur melezinin başını hafifçe sallamasıyla derin bir nefes daha aldı.
"OKÇULAR! Vaziyet alın. HAZIR! 1..2..3..ATEŞ!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRILARIN ÇOCUKLARI (Stray Kids/Hyunmin)
Fantasy"Tarihe karşı gelemezsin Seungmin.. Ares'in Afrodith'e olan aşkı çocuklarında hayat bulur. Ares oğulları her zaman Afrodith'in çocuklarına aşık olur. Tanrılar ve çocukları için bile tarih tekerrürden ibarettir." *************************************...